Evet efendim ne yaptık, nerelerde kaldık? Öncelikle bir dökeyim aklımdakileri;
-Laplace sanki eski bir tanıdığım, karanlık bir yüzüm onda kanun dışı kendimi bulmaktan korkuyorum?
-Diyelim, beğenilmedi, çok da umrumda değil elimde materyal olmadan nasıl özgün şeyler yazabilirim ki?
-İvedikli adamı açarrr... :s efelerimiz pek sıcak bakamıyor bendeniz gibilerine. Malum yaftalanmak meselesi? Dün alyans takmayan zihniyet bu gün oğullarını yetiştiriyor? Çarşamba tören var sadece arkadaşlarını desteklemek için giden kaç kişi var acaba? Gerçi son sınıf olduğumuzdan min. %75 bizden yaşça küçük (Melek gibi istisnaları saymazsak tabi).
-Zil çaldı, Bakiler beni bekliyor...
28 Kasım 2008 Cuma
Soğuk şiir
Avuçlarımda kar çiçekleri var
Tanıyor musun onları…
Onlar ki yalnız senin için açtılar
Mühim değil
Üç gün sonra solacaklar
Gözlerimden cam kırıkları akıyor
Öylesine donmuşum
Belki de ölesiye
Dolmuşum
Artık
Kendi hıçkırıklarıma bile
Tahammülüm yok
Uzaktaki sevda gemisi
Güneşli ülkelere çevirdi yönünü
Sibirya’dakiler mi?
Aydınlık geceler saklayamaz gözyaşlarını
Biliyorlar…
Tanıyor musun onları…
Onlar ki yalnız senin için açtılar
Mühim değil
Üç gün sonra solacaklar
Gözlerimden cam kırıkları akıyor
Öylesine donmuşum
Belki de ölesiye
Dolmuşum
Artık
Kendi hıçkırıklarıma bile
Tahammülüm yok
Uzaktaki sevda gemisi
Güneşli ülkelere çevirdi yönünü
Sibirya’dakiler mi?
Aydınlık geceler saklayamaz gözyaşlarını
Biliyorlar…
BEYAZ GİYME
Ellerin var gözlerimin önünde,
Ellerin en gerçekçi hayaletim…
Bağlamayla birlikte üzülüyor,
Birlikte seviniyorlar.
Arada başını kaldırıp
Görmeden bakıyorsun etrafına,
Gözlerimiz karşılaşıyor,
Sen fark etmiyorsun.
Sen bağlamanla birlikte beyaz giyiyor,
Toz oluyorsun.
Ellerin dans ediyor bağlamanın tellerinde,
Ben sende kayboluyorum.
Sevdiğini her hatırlayışımda Muradım tuzla buz oluyor.
Beraber gezdiğini her hatırlayışımda
Yolcu olasım, bir daha dönmeyesim geliyor.
Zaten bende talih yok, seni benden alıyorlar…
Ellerin en gerçekçi hayaletim…
Bağlamayla birlikte üzülüyor,
Birlikte seviniyorlar.
Arada başını kaldırıp
Görmeden bakıyorsun etrafına,
Gözlerimiz karşılaşıyor,
Sen fark etmiyorsun.
Sen bağlamanla birlikte beyaz giyiyor,
Toz oluyorsun.
Ellerin dans ediyor bağlamanın tellerinde,
Ben sende kayboluyorum.
Sevdiğini her hatırlayışımda Muradım tuzla buz oluyor.
Beraber gezdiğini her hatırlayışımda
Yolcu olasım, bir daha dönmeyesim geliyor.
Zaten bende talih yok, seni benden alıyorlar…
AY VE KAN
Ay bilir ki
Gölgesinin düştüğü en yaraşır yer kandır
Kan akar ama taşmaz
Susmaz ama konuşmaz da
Ay aydınlatmaya çalışır
Kanın karanlıklarını
Kan pandoranın kutusu hala…
Ayın inatçı olduğunu düşünür,
Meraklı olduğunu
Ve sabırsız
Kan ayı ne kadar zamanda bir
Aklına getirir ki?
Kan ayın aklından hiç çıkmaz ki
Çemberleri kesişmesine kesişir de
Merkezler buluşur mu acep?
Ay ve kan
Hem sonsuz hem hiç olmamış ikili
Bir dolunay
Kaç gece çıkarsa
Kan da
O kadar uzaklara saklanır
Kendi içinde daha güvendedir belki
Kutsal örtüsünün altında
Korkularında yalnız
Kendinden korkar ay, bazen
Bazen kan tutar ayı
Kanın tehlikeli tarafı
Gelip bulur, vurup gider ayı
Ay baştan ayağı kan içinde…
Zaman ilerlese de
Kan izi kolay çıkmaz
İzi çıksa kokusu çıkmaz
Ayın iziyse
Belki de hiç yer etmez kanda
Karanlıklar içinde sadece bir an
O da belki
Aydınlanır
Böylece ay kan için biter belki
Kan ayda mahpus bir parçası
Yaşar giderken şimdi
Ay kanın bir parçasında
Ay düşünür sonbaharda, sırtında kan kırmızısı…
AYŞE AŞIK
ANKARA
Gölgesinin düştüğü en yaraşır yer kandır
Kan akar ama taşmaz
Susmaz ama konuşmaz da
Ay aydınlatmaya çalışır
Kanın karanlıklarını
Kan pandoranın kutusu hala…
Ayın inatçı olduğunu düşünür,
Meraklı olduğunu
Ve sabırsız
Kan ayı ne kadar zamanda bir
Aklına getirir ki?
Kan ayın aklından hiç çıkmaz ki
Çemberleri kesişmesine kesişir de
Merkezler buluşur mu acep?
Ay ve kan
Hem sonsuz hem hiç olmamış ikili
Bir dolunay
Kaç gece çıkarsa
Kan da
O kadar uzaklara saklanır
Kendi içinde daha güvendedir belki
Kutsal örtüsünün altında
Korkularında yalnız
Kendinden korkar ay, bazen
Bazen kan tutar ayı
Kanın tehlikeli tarafı
Gelip bulur, vurup gider ayı
Ay baştan ayağı kan içinde…
Zaman ilerlese de
Kan izi kolay çıkmaz
İzi çıksa kokusu çıkmaz
Ayın iziyse
Belki de hiç yer etmez kanda
Karanlıklar içinde sadece bir an
O da belki
Aydınlanır
Böylece ay kan için biter belki
Kan ayda mahpus bir parçası
Yaşar giderken şimdi
Ay kanın bir parçasında
Ay düşünür sonbaharda, sırtında kan kırmızısı…
AYŞE AŞIK
ANKARA
BİR MECNUN İDİ
Çok sevmişti,
Bu yüzden de
Çok sonraları
Çok nefret etti.
“İstanbul’un sayılı ölülerine” karıştırdı sevdiğini.
Sardı,
Sarmaladı,
Uçurumların dibine sakladı sevdasını.
Çaresizliğini bin parçaya bölüp
Gözyaşlarıyla dışarıya attı.
İstanbul’un ölülerini saydı
Uyuyamadığı gecelerde,
Uykusuzluğu daha da arttı
Sıra sevdiğine geldiğinde.
Leyla’sını sayamadı, ne çare
Ölülere karıştırmıştı bir kere biçare
Kendi açtığı yarayı hiçbir tabip saramadı…
Bu yüzden de
Çok sonraları
Çok nefret etti.
“İstanbul’un sayılı ölülerine” karıştırdı sevdiğini.
Sardı,
Sarmaladı,
Uçurumların dibine sakladı sevdasını.
Çaresizliğini bin parçaya bölüp
Gözyaşlarıyla dışarıya attı.
İstanbul’un ölülerini saydı
Uyuyamadığı gecelerde,
Uykusuzluğu daha da arttı
Sıra sevdiğine geldiğinde.
Leyla’sını sayamadı, ne çare
Ölülere karıştırmıştı bir kere biçare
Kendi açtığı yarayı hiçbir tabip saramadı…
17 Haziran 2008 Salı
ÜST ÜSTE ÜÇ SAYI
—Gideceksin oğlum bu okuldan, bil sığdırmam seni, mafyayım lan ben sığdırmam diyorsam lafımı yemem
—Ama neden abi ben bir edepsizlik mi ettim?
—Neden diye sormandan büyük edepsizlik mi olur lan, bir de soruyor. Sen portakalda vitaminken ben beş portakal döndürüyordum iki elimde. Keyfimin kâhyası değilsin, gitmeni istiyorum gideceksin.
—Aileme ne diyeceğim abi?
—Ne dersen de lan banane, bir daha derse girerken görmeyeceğim seni.
—Abi Damla?
—Sahip çıkarız sevgiline merak etme. İt kopuğa yedirecek değiliz. Yanlış anlama, sen kardeşim sayılırsın ama gitmen gerek işte.
—Nedenini bir söylesen, derdini açmayan derman bulamaz?
—Şımarma lan, kardeş dediysek tepemize çıkma, senin aklın ermez, tehdit etmiş gibi olmayayım ama koçum, sen bu saatten sonra sığamazsın buralara.
—Tamam abi.
QQQ
—Onur yine yapmışsın yapacağını. Derdin varsa bana söyleseydin, Cüneyt’in suçu neydi?
—Kızım aklını başına al, fena yaparım sonra. Cüneyt benim kardeşim gibidir. O sana yazmaya başladıktan sonra bizim defter kapandı, anladın mı?
—Hayır, efendi, anlamadım. Sen kardeşlerini yıl ortasında okuldan mı sürersin?
—Okuldan sürmüyorum
—Ya ne yapıyorsun?
—Paşa paşa başka okuldan gitmesini, yoksa başına kötü şeyler geleceğini söylüyorum.
—Çocuğun ne ettiği var sana? Gözün mü götürmüyor senden daha yakışıklı diye?
—Tabi ki öyle bir şey yok.
—Ne var o zaman?
—Sanane kendisi güç yetiremedi, kız arkadaşını mı yolladı bana kafa tutsun diye?
—Cüneyt’in haberi yok, sen de söylemezsin umarım.
—Söylemem, sen de bir daha bu mevzu için gelme yanıma.
—Gelmem, şeytan görsün yüzünü
—Hadi kızım naş, selametle.
QQQ
—Ama neden abi ben bir edepsizlik mi ettim?
—Neden diye sormandan büyük edepsizlik mi olur lan, bir de soruyor. Sen portakalda vitaminken ben beş portakal döndürüyordum iki elimde. Keyfimin kâhyası değilsin, gitmeni istiyorum gideceksin.
—Aileme ne diyeceğim abi?
—Ne dersen de lan banane, bir daha derse girerken görmeyeceğim seni.
—Abi Damla?
—Sahip çıkarız sevgiline merak etme. İt kopuğa yedirecek değiliz. Yanlış anlama, sen kardeşim sayılırsın ama gitmen gerek işte.
—Nedenini bir söylesen, derdini açmayan derman bulamaz?
—Şımarma lan, kardeş dediysek tepemize çıkma, senin aklın ermez, tehdit etmiş gibi olmayayım ama koçum, sen bu saatten sonra sığamazsın buralara.
—Tamam abi.
QQQ
—Onur yine yapmışsın yapacağını. Derdin varsa bana söyleseydin, Cüneyt’in suçu neydi?
—Kızım aklını başına al, fena yaparım sonra. Cüneyt benim kardeşim gibidir. O sana yazmaya başladıktan sonra bizim defter kapandı, anladın mı?
—Hayır, efendi, anlamadım. Sen kardeşlerini yıl ortasında okuldan mı sürersin?
—Okuldan sürmüyorum
—Ya ne yapıyorsun?
—Paşa paşa başka okuldan gitmesini, yoksa başına kötü şeyler geleceğini söylüyorum.
—Çocuğun ne ettiği var sana? Gözün mü götürmüyor senden daha yakışıklı diye?
—Tabi ki öyle bir şey yok.
—Ne var o zaman?
—Sanane kendisi güç yetiremedi, kız arkadaşını mı yolladı bana kafa tutsun diye?
—Cüneyt’in haberi yok, sen de söylemezsin umarım.
—Söylemem, sen de bir daha bu mevzu için gelme yanıma.
—Gelmem, şeytan görsün yüzünü
—Hadi kızım naş, selametle.
QQQ
İKİ ARA
Sevdiğim kadın
Sevdiğim nehir
Ben
İkisinin ortasında
Biraz âşık
Biraz yakamoz
Biraz hasret
Biraz yap- boz
Bir yanım Fırat
Bir yanım gurbet…
Sevdiğim nehir
Ben
İkisinin ortasında
Biraz âşık
Biraz yakamoz
Biraz hasret
Biraz yap- boz
Bir yanım Fırat
Bir yanım gurbet…
SADECE SÖYLEDİM
Sadece
Söylemek söylememekten daha dürüst geldi bana
Hayallerimi kaybetmekten daha çok
Daha zor geldi
İkiyüzlülük ihtimali bana
Sadece
Kendimi tanıyordum bu konuda
Mantıklı hayaller bana göre değil
Ya uçuşan hayaller
Ya ciddi planlar
Hiç mantıklı olmadı hayallerim
Sadece
İnsan olduğumu göstermek istedim belki de
Daha başka bir varlık değil
Makine değil
İnsan işte
Koca dünyanın içinde
Herkes gibi
Herkes kadar
İnsan
Sadece söyledim bu yüzden
Bu yüzden
Soru değildi cümlelerim
Senin değiştirmeye güç yetiremeyeceğini
Sana haber verdim
Sadece gereksiz sınırlar koydum belki de
Olmayacak maceraların kötü bitme ihtimalinden korktum
Belki de
Korkularım boşa çıktı…
Söylemek söylememekten daha dürüst geldi bana
Hayallerimi kaybetmekten daha çok
Daha zor geldi
İkiyüzlülük ihtimali bana
Sadece
Kendimi tanıyordum bu konuda
Mantıklı hayaller bana göre değil
Ya uçuşan hayaller
Ya ciddi planlar
Hiç mantıklı olmadı hayallerim
Sadece
İnsan olduğumu göstermek istedim belki de
Daha başka bir varlık değil
Makine değil
İnsan işte
Koca dünyanın içinde
Herkes gibi
Herkes kadar
İnsan
Sadece söyledim bu yüzden
Bu yüzden
Soru değildi cümlelerim
Senin değiştirmeye güç yetiremeyeceğini
Sana haber verdim
Sadece gereksiz sınırlar koydum belki de
Olmayacak maceraların kötü bitme ihtimalinden korktum
Belki de
Korkularım boşa çıktı…
BAZEN
Bazen
Umutlarımıza ulaşamayacağımızı anlarız
Oradan kaçarcasına uzaklaşırız
Ve duygusal bağlarımızı
Birer birer koparırız
Yeni umutlar ediniriz
Eskiden sıkıca bağlı olduklarımızı da
Hatırlamamayı tercih ederiz
Zamanla
Unutur gideriz…
Umutlarımıza ulaşamayacağımızı anlarız
Oradan kaçarcasına uzaklaşırız
Ve duygusal bağlarımızı
Birer birer koparırız
Yeni umutlar ediniriz
Eskiden sıkıca bağlı olduklarımızı da
Hatırlamamayı tercih ederiz
Zamanla
Unutur gideriz…
KARALAMA
Bazen karamsar bir bakışla bakar insan dünyaya. Karamsar olmaması gerektiğini bilir, karamsar olmamaya çalışır fakat nafile. Karamsarlığının nedenini bilir belki. Düzeltmeye gücü yetmez veya eli gitmez.
Hayattaki yanlışları bulmak bazen onları düzeltmek için yeterli olmaz. Mızıkçılık yapanı oyundan çıkaramazsınız bazen.
Sinirli olunca sergilenen davranışların tümü takıntı biçimindedir. Yazı yazmak, yemek yemek, temizlik yapmak, bir şeyleri fırlatmak veya kırmak… Hepsi yinelenen bir döngü içerirler. Bu da insanı sıkar belki ama düşünmeden enerji boşaltımını sağlar.
Hayattaki yanlışları bulmak bazen onları düzeltmek için yeterli olmaz. Mızıkçılık yapanı oyundan çıkaramazsınız bazen.
Sinirli olunca sergilenen davranışların tümü takıntı biçimindedir. Yazı yazmak, yemek yemek, temizlik yapmak, bir şeyleri fırlatmak veya kırmak… Hepsi yinelenen bir döngü içerirler. Bu da insanı sıkar belki ama düşünmeden enerji boşaltımını sağlar.
SENDEN KALAN
Senden hiçbir şey kalmadı işte
Ne gözümün önünden gitmeyen gözlerin,
Ne her an nefesini hissettiğim hayalin
Merak da etmiyorum
Kiminleysen banane
Ama
Sakın sorma
Gecenin bu vakti
Ne işin var ayakta diye
Neden kokluyorsun o gömleği
Neden okşuyorsun benim aldığım kediyi
Sakın sorma
Beni özledin mi diye
Boğazımda düğüm düğüm hıçkırıklar
Patlayıveririm
Kalbinde lüzumsuz kırıklar…
Ne gözümün önünden gitmeyen gözlerin,
Ne her an nefesini hissettiğim hayalin
Merak da etmiyorum
Kiminleysen banane
Ama
Sakın sorma
Gecenin bu vakti
Ne işin var ayakta diye
Neden kokluyorsun o gömleği
Neden okşuyorsun benim aldığım kediyi
Sakın sorma
Beni özledin mi diye
Boğazımda düğüm düğüm hıçkırıklar
Patlayıveririm
Kalbinde lüzumsuz kırıklar…
BİR ARA
Bir ara uğrar mısın bana?
İşinin olmadığı bir ikindi,
Süresi mi?
Çok uzun değil bir kahve içimi
Eski günleri yâd ederiz belki
Sezen Aksu’dan “Kaybolan yıllar” ı dinleriz
Uğruna ağlamadık bile
Yaşamadığımız aşkımıza yanarız
Birbirimizin gözlerini kaybederiz bir süre
Kimse tek söz söyleme hakkını bulamaz kendinde
Karşılıklı susuşmanın büyüsünü
Bir cep melodisi bozar
Kahve yarım kalır
Süre az gelir
Birbirimizi yine kaybederiz hayatın labirentlerinde
Pişmanlıklarımız bile bizi
Ancak rüyalarda yakalayabilir
Bana bir ara uğrar mısın yine de?
İşinin olmadığı bir ikindi,
Süresi mi?
Çok uzun değil bir kahve içimi
Eski günleri yâd ederiz belki
Sezen Aksu’dan “Kaybolan yıllar” ı dinleriz
Uğruna ağlamadık bile
Yaşamadığımız aşkımıza yanarız
Birbirimizin gözlerini kaybederiz bir süre
Kimse tek söz söyleme hakkını bulamaz kendinde
Karşılıklı susuşmanın büyüsünü
Bir cep melodisi bozar
Kahve yarım kalır
Süre az gelir
Birbirimizi yine kaybederiz hayatın labirentlerinde
Pişmanlıklarımız bile bizi
Ancak rüyalarda yakalayabilir
Bana bir ara uğrar mısın yine de?
LEPİSKA
Saçların,
Ah o saçların olmasaydı
Lepiska
Öyle çiçek çiçek kokmasaydı
Hele simsiyah
Hele gece gece
Beni içine çekmeseydi
Omzuna dökülüp
Beline doğru salınmasaydı
Sen
Beni sevmeseydin
Ben
Seninle oynamasaydım
Sen tam okyanusun ortasındayken
Sırılsıklam âşıkken
Başkasına koşmasaydım
Sen
Beni başkasının kolunda
Görmeseydin
Lepiska
Sonra kaçıp
Gitmeseydin
Uzaklara, çok uzaklara
Sen gidince ben
Seni sevdiğimi anlamasaydım Lepiska
Seni yüzyıllarca beklemeseydim
Lepiska
En azından döndüğünde
Saçların
Kısacık ve kırmızı
Olmasaydı
Yanında
O, benim
Çok kötü bir kopyam
Karşıma çıkmasaydın.
Ah o saçların olmasaydı
Lepiska
Öyle çiçek çiçek kokmasaydı
Hele simsiyah
Hele gece gece
Beni içine çekmeseydi
Omzuna dökülüp
Beline doğru salınmasaydı
Sen
Beni sevmeseydin
Ben
Seninle oynamasaydım
Sen tam okyanusun ortasındayken
Sırılsıklam âşıkken
Başkasına koşmasaydım
Sen
Beni başkasının kolunda
Görmeseydin
Lepiska
Sonra kaçıp
Gitmeseydin
Uzaklara, çok uzaklara
Sen gidince ben
Seni sevdiğimi anlamasaydım Lepiska
Seni yüzyıllarca beklemeseydim
Lepiska
En azından döndüğünde
Saçların
Kısacık ve kırmızı
Olmasaydı
Yanında
O, benim
Çok kötü bir kopyam
Karşıma çıkmasaydın.
SEN II
Ne kadar savaşılabilirse aşkla
O kadar savaştım senin için
İnsan
Ne kadar kaçabilirse kendinden
O kadar kaçtım senden
Kaç defa gidilirse
Tam o kadar gittim uzaklara
Kediler gibiydim
Sen kendini bulmadan
Ben
Seni buldum
Ne savaş para etti
Ne kaçmak
Saklanmak
Saklambaca dönüştü
Oyunun sonu gelmedi
Sonsuzdan sonrasını gördüm senden kaçarken
Senden sonsuzdan daha çok kere koptum
Ya da
Koptum sandım
Özür dilerim
Ben bunu yapamadım
Ben sensiz olamadım
Şimdi
Seninle olmasam da ne kadar
Sensizliğin ayazında da değilim
Ne üzgünüm ne de pişman
Sadece sen…
O kadar savaştım senin için
İnsan
Ne kadar kaçabilirse kendinden
O kadar kaçtım senden
Kaç defa gidilirse
Tam o kadar gittim uzaklara
Kediler gibiydim
Sen kendini bulmadan
Ben
Seni buldum
Ne savaş para etti
Ne kaçmak
Saklanmak
Saklambaca dönüştü
Oyunun sonu gelmedi
Sonsuzdan sonrasını gördüm senden kaçarken
Senden sonsuzdan daha çok kere koptum
Ya da
Koptum sandım
Özür dilerim
Ben bunu yapamadım
Ben sensiz olamadım
Şimdi
Seninle olmasam da ne kadar
Sensizliğin ayazında da değilim
Ne üzgünüm ne de pişman
Sadece sen…
31 Mayıs 2008 Cumartesi
KORKU
Aldanacaksan sevgilerinde,
saf sevgilerinde i
nsanların yalancı gururlarına..
Kalacaksan parlak sözlerin etkisinde,
Kelimelerinle onlara kapılacaksan,
Yaşama!
Oyun yapıp oynarlar seni
Geceleri aralarında.
Şarkı yapıp söylerler dostlarına,
Roman gibi okurlar boş zamanlarında.
Aldanacaksan gecelerinde,
kara gecelerinde
Aydınlık dünyaların sen insanlarına.
Yanılıp içini açacaksan,
Derdini gizlemeden durmayacaksan,
Yaşama!
Saklarlar dinlediklerini
En zayıf zamanında vurular seni.
Uyduramazsan fikirlerine
Başıboş hareketlerini
Defe koyup çalarlar seni.
özdemir asaf
saf sevgilerinde i
nsanların yalancı gururlarına..
Kalacaksan parlak sözlerin etkisinde,
Kelimelerinle onlara kapılacaksan,
Yaşama!
Oyun yapıp oynarlar seni
Geceleri aralarında.
Şarkı yapıp söylerler dostlarına,
Roman gibi okurlar boş zamanlarında.
Aldanacaksan gecelerinde,
kara gecelerinde
Aydınlık dünyaların sen insanlarına.
Yanılıp içini açacaksan,
Derdini gizlemeden durmayacaksan,
Yaşama!
Saklarlar dinlediklerini
En zayıf zamanında vurular seni.
Uyduramazsan fikirlerine
Başıboş hareketlerini
Defe koyup çalarlar seni.
özdemir asaf
28 Mayıs 2008 Çarşamba
YOL
Yolu gidenden sormak lazımdır,
Sevdayı sevenden,
Korkuyu korkaktan sormak lazımdır,
Belki de hiç istemediği halde korkandan,
Korkmadığını söylemek isteyenden.
Yol birbirine bağlar mı, yoksa birbirinden ayırır mı sevenleri, şehirleri?
Sevdiğin bir şehre gidiyorsan eğer, gittiğin şehirde sevdiklerin varsa o yol ne tatlı bir bağdır senin için. Uyanır uyanmaz gördüğün ağaçlarla konuşursun. Ben geldim dersin, ben geldim işte. Senin şehrine geldim. Seninle aynı havayı solumaya geldim. Seni göremesem de seni hissetmeye geldim. Yüzüne çarşaf çarşaf gülümsemeler yayılır. O da memnun mudur acaba dersin. Memnun mudur benimle aynı gökyüzüne bakmaktan? Havayı içine çekip adeta sarılırsın onun kokusu addettiğin şehir kokusuna. Sımsıkı nefesler alırsın. Ben geldim dersin. Onun dokunduğu eşyalar… Kıymet biçemez, aynılarını gitmeye mahkûm olduğun yerlere götürmek istersin. Dahası onu da götürmek istersin. Onunla güzelleştirmek istersin ruhsuz, gri gördüğün şehirleri. Kokusu sinsin iyice üzerime, grilikler beni boğduğu zaman sığınacağım bir yer olsun dersin. Şehrin her görüntüsünü adeta kazırsın hafızana, sonradan tekrar tekrar izleyebilmek için. Bilirsin, sen gitsen de kalbini götüremeyeceksindir artık bu şehirden. Bilirsin, gökyüzüne her bakışın oradaki yıldızların özlemiyle dolu olacaktır. Çöl dediklerini duyarsın o şehir için, Dünya’nın en sıcak yeri dediklerini. O şehrin güneşinde yanmış yüzün gülümser, oradaki cenneti göremediyseniz suç sizin diye. Sevdiğinin, gönderdiğin selamlarını aldım diyeceği günü sabırsızlıkla beklersin, o şehri hep özlersin.
Sevdiklerini geride bırakıp gözünü gurbet sabahlarına açacağın yolculuklarsa bir düğümdür insanın boğazında, ne kadar uğraşsa geçmez işte. Ne kadar zaman geçse, ağrısı dönüşe kadar geçmez.
Ya dönüşü olmayan gidişler? Hangi yürek dayanır acaba, hangi babayiğit kaldırabilir bu yükü? İnsan dönüşü olmadan gittiğinde o kadar sızlar ki içi, hissizleşiverir bir anda.
Yolcularını yolculamaya gelmese keşke analar, babalar ve sevgililer. Zaten yeterince görüşmediler mi sevdikleriyle? Annesiz, babasız ve sevgilisizleri düşünseler. Sevgilerinin zekâtını verseler, yalnızları üzmeseler…
Sevdayı sevenden,
Korkuyu korkaktan sormak lazımdır,
Belki de hiç istemediği halde korkandan,
Korkmadığını söylemek isteyenden.
Yol birbirine bağlar mı, yoksa birbirinden ayırır mı sevenleri, şehirleri?
Sevdiğin bir şehre gidiyorsan eğer, gittiğin şehirde sevdiklerin varsa o yol ne tatlı bir bağdır senin için. Uyanır uyanmaz gördüğün ağaçlarla konuşursun. Ben geldim dersin, ben geldim işte. Senin şehrine geldim. Seninle aynı havayı solumaya geldim. Seni göremesem de seni hissetmeye geldim. Yüzüne çarşaf çarşaf gülümsemeler yayılır. O da memnun mudur acaba dersin. Memnun mudur benimle aynı gökyüzüne bakmaktan? Havayı içine çekip adeta sarılırsın onun kokusu addettiğin şehir kokusuna. Sımsıkı nefesler alırsın. Ben geldim dersin. Onun dokunduğu eşyalar… Kıymet biçemez, aynılarını gitmeye mahkûm olduğun yerlere götürmek istersin. Dahası onu da götürmek istersin. Onunla güzelleştirmek istersin ruhsuz, gri gördüğün şehirleri. Kokusu sinsin iyice üzerime, grilikler beni boğduğu zaman sığınacağım bir yer olsun dersin. Şehrin her görüntüsünü adeta kazırsın hafızana, sonradan tekrar tekrar izleyebilmek için. Bilirsin, sen gitsen de kalbini götüremeyeceksindir artık bu şehirden. Bilirsin, gökyüzüne her bakışın oradaki yıldızların özlemiyle dolu olacaktır. Çöl dediklerini duyarsın o şehir için, Dünya’nın en sıcak yeri dediklerini. O şehrin güneşinde yanmış yüzün gülümser, oradaki cenneti göremediyseniz suç sizin diye. Sevdiğinin, gönderdiğin selamlarını aldım diyeceği günü sabırsızlıkla beklersin, o şehri hep özlersin.
Sevdiklerini geride bırakıp gözünü gurbet sabahlarına açacağın yolculuklarsa bir düğümdür insanın boğazında, ne kadar uğraşsa geçmez işte. Ne kadar zaman geçse, ağrısı dönüşe kadar geçmez.
Ya dönüşü olmayan gidişler? Hangi yürek dayanır acaba, hangi babayiğit kaldırabilir bu yükü? İnsan dönüşü olmadan gittiğinde o kadar sızlar ki içi, hissizleşiverir bir anda.
Yolcularını yolculamaya gelmese keşke analar, babalar ve sevgililer. Zaten yeterince görüşmediler mi sevdikleriyle? Annesiz, babasız ve sevgilisizleri düşünseler. Sevgilerinin zekâtını verseler, yalnızları üzmeseler…
ÖĞRENDİM
İsyanlar hep intikam içindi ama ihanet görmekten başka bir işe yaramadılar. Her düştüğünde kalkışlar daha aşağı daha aşağı olur.
Her hastalık bir gün hortlamak için beklermiş bir kenarda. Bir defa hastalanınca insan asla tamamen eskisi gibi olamıyormuş. Kaçmaya çalıştıkça daha çok batılıyormuş, ipler daha sıkı bağlanıyormuş, artık insan kendini de aşıp mutlu olabiliyormuş. Mutlu olmak için mutluluğun ne olduğunu bilmeye gerek yokmuş. Yüzünde aptal bir gülümseme, içinde bilinçli bir aptallık, zamanın durmasını istediğin zamanlar mutlusundur işte. Çok da fazla kurcalamanın lüzumu yoktur. Büyüdükçe sadeleşirsin, büyüdükçe bilinmeyenler azalır çünkü. Artık seni anlayabilenlerin sayısı artmıştır, gizemli olmak seni yormaya başlamıştır. O zaman sen büyümüş hatta yaşlanmaya başlamışsındır.
Her hastalık bir gün hortlamak için beklermiş bir kenarda. Bir defa hastalanınca insan asla tamamen eskisi gibi olamıyormuş. Kaçmaya çalıştıkça daha çok batılıyormuş, ipler daha sıkı bağlanıyormuş, artık insan kendini de aşıp mutlu olabiliyormuş. Mutlu olmak için mutluluğun ne olduğunu bilmeye gerek yokmuş. Yüzünde aptal bir gülümseme, içinde bilinçli bir aptallık, zamanın durmasını istediğin zamanlar mutlusundur işte. Çok da fazla kurcalamanın lüzumu yoktur. Büyüdükçe sadeleşirsin, büyüdükçe bilinmeyenler azalır çünkü. Artık seni anlayabilenlerin sayısı artmıştır, gizemli olmak seni yormaya başlamıştır. O zaman sen büyümüş hatta yaşlanmaya başlamışsındır.
MUHAKEME
Kusura bakmasın kimse, ben böyleyim işte. Yine de yaptıkları kötülükleri unutmadığımı gören insanlar iyiliğe vefamı görenlerden fazla tepki veriyorlar. Bazen, hele çok özlemişken sildiklerimi, aniden belki gece yarısından sonra karşıma çıkıveriyorlar. O an sağlıklı düşünemiyorum işte. Boş ümitler veriyorum istemediğim halde. Her gecenin olduğu gibi böyle gecelerin de sonu oluyor. Yapılan yanlışları ne yapsam unutamıyorum. Çünkü biliyorum ki insanları değiştirmeye çalışmak veya onları olduklarından farklı düşlemek hem düşünülen, hem düşünen için en büyük hata. Ne yapsam bunu da unutamıyorum. İyi de yapıyorum. Doğruyu bulamasam da yanlışlara da düşmüyorum. Belki bir fırsat kaçırıyorum, olsun ben şimdi hayallerimin peşinde inatla koşuyorum. Onlara ulaşamasam da o yolu sonuna kadar zorladığımı bilmek iç huzurumu temin edecektir.
Rüyada araba plakası ezberlemediği için azara maruz kalmak ne demek ki?
Rüyada araba plakası ezberlemediği için azara maruz kalmak ne demek ki?
KORKU YOLU
Bırak desem
Bırak gideyim
İzin versen
Bırak gideyim
Geride bırakayım
Seni de
Kendimi de
Uzaktayken
Yeni bir ben edinsem
Döndüğümde sana yabancı.
Belki de,
Hiç
Dönmesem,
Benim korkum daha büyük,
Şüphelerim daha kavurucu.
Bırak beni desem,
Arkama bakmadan,
Çok, çok uzaklara gitsem.
Gözlerim eskisi gibi parıldamadığında,
Gülüşüm mutlulukla o kadar dolmadığında,
Bir şeyler eksik gibi duyup,
Fazla önemsemeden,
Yola devam etsem.
Bıraksan,
Gitsem
Aslında ben de pek istemiyorum galiba
Gerçekten istesem
Belki giderdim
Korkularım ne kadar büyük
Merak ediyor musun?
Söyleyeyim;
Korkularım ümitlerim kadar büyük
İçimde akan bir nehir var
Masmavi, dupduru
Gözlerime baksan
Görürdün
Dopdolu.
Bırak gideyim
İzin versen
Bırak gideyim
Geride bırakayım
Seni de
Kendimi de
Uzaktayken
Yeni bir ben edinsem
Döndüğümde sana yabancı.
Belki de,
Hiç
Dönmesem,
Benim korkum daha büyük,
Şüphelerim daha kavurucu.
Bırak beni desem,
Arkama bakmadan,
Çok, çok uzaklara gitsem.
Gözlerim eskisi gibi parıldamadığında,
Gülüşüm mutlulukla o kadar dolmadığında,
Bir şeyler eksik gibi duyup,
Fazla önemsemeden,
Yola devam etsem.
Bıraksan,
Gitsem
Aslında ben de pek istemiyorum galiba
Gerçekten istesem
Belki giderdim
Korkularım ne kadar büyük
Merak ediyor musun?
Söyleyeyim;
Korkularım ümitlerim kadar büyük
İçimde akan bir nehir var
Masmavi, dupduru
Gözlerime baksan
Görürdün
Dopdolu.
KAVGAM
—Ne yapıyorsun?
—Görmüyor musun düşünüyorum.
—Görüyorum hatta ne düşündüğünü de görüyorum
—Ne var? Kötü bir şey mi yapıyorum?
—Evet, o nasıl hayaller öyle? Hangi denkleme sığdırabilirsin bu hesabı?
—Bu benim işim değil, sorumlu davranmak zorunda değilim.
—Beynin sıkışık bir durumda kalması korkutmuyor mu seni?
—Aslında korkutuyor ama bir noktadan sonra duygular korkuların önüne geçiyor.
—Kendince haklısın, bunu sana sormam yanlış. Sen kalpsin ama kendine karşı zalim davranıyorsun.
—Hayır, bu noktada yanılıyorsun. Ben kendimi belirsizlikten ve tedavi edilmeyen hastalığın ilerleyişinden koruyorum. Bilirsin ki tedavinin ilk aşaması hasta olduğunu kabul etmek ve teşhistir.
—Yine de daha pısırık bilirdim seni. Bir gün kendi kendimi ummadığım hayaller kurarken bulmak inan kolay kaldırabileceğim bir şey değil.
—Hayal kurmayı mı ummazdın yoksa hayallerinin gerçekleşmesini mi ummuyorsun?
—İkisi de biraz doğru ve birbirine bağlı.
—Bu kadar umutsuz olmak ne kadar doğru?
—Madem ahkâm kesmeyi biliyorsun, söyle bakalım ne kadar umutlu olmalıyım?
—Umutlu olmaktan bir şey kaybetmeyeceğine göre?
—Eee?
—Sonsuz bir umudun olmalı bence?
—Bildiğin bir şey var gibi konuşuyorsun, boşuna umutlandırma beni!
—Boşuna umutlansan ne kaybedersin?
—Ne kaybederim bilmiyorum ama hayal kırıklığı kazanacağımı seziyorum
—Rüya gibi düşün.
—Nasıl yani?
—Yani rüyaya onu yaşayacak kadar inanırız ama rüyalar gerçek olmadı diye kendi kendimize hayal kırıklığı yüklemeyiz
—Zaten rüyayla hayal farklı şeyler.
—Ukalalık yapma!
—Hadi ben ukalalığı kabul edeyim, sen de mantıksız konuştuğunu kabul et.
—Etmem.
—Neden?
—Çünkü mantıksız konuşmuyorum.
—Mantıksız konuşuyorsun.
—Mantıklı konuşuyorum
—Hadi ispatla?
—Neresi mantıksız konuştuklarımın sen ispatla?
—Faraziyeler üzerine mahalleler kurardın eskiden, şimdi değil şehirler bıraksan özerklik isteyecek saçmalıkların.
—Ben bırakıyorum da sen bırakmıyorsun. Ayrıca saçmalık değil hayallerim, bir gün gerçek olsun da sen de gör.
—Gerçek olsa aynı tadı vermez ki.
—Orası ayrı bir konu, hadi sen de itiraf et böylesi daha iyi.
—Kartı açmazsan ne kaybettiğini göremezsin bu doğru, artık ne kaybettiğini biliyorsun.
—Ben böyle daha mutluyum, oyuncaklarımla yalnız bırak beni.
—Bir gün yapayalnız kalacaksın, sakın gelme yanıma
—Bir gün yapayalnız kalacağıma inanmıyorum bu bir, yapayalnız kalırsan da sana gelecek takatim bile olmaz, bir köşede ölür kalırım merak etme bu da iki.
—Sevindim.
—Duygusuz.
—Sana bir zamanlar bu lafı söyleyenlerin seni yalnız bırakmayacağını söylüyorsun ya ne diyeyim ben sana Allah iyiliğini versin.
—Çocuklukla büyüklük çok farklıdır.
—Ben de onu söylüyorum çocuklukla büyüklük çok farklıdır.
—Şimdi bak; haksız da değildi, Bir insana niçin ağladığını sormak neden ortadayken pek parlak bir teselli şekli değil esasen.
—Senin yıllarını duygusuz geçirmene yol açtı ama.
—O yıllarda duygu çok da iyi değil insan için zaten.
—Sonradan bir anda patlak vermesi daha mı iyi?
—Sonradan bir anda patlak vermiyor, olayları biraz daha iyi analiz etmeye çalış.
—Ne oluyor peki sen açıkla.
—Kendin bul, daha kalıcı olur
—Gıcık
—Efendim
—Hocası belli, git başımdan lütfen.
—Tamam tamam, başka bir sorunun varsa söyle çözeyim.
—Sen sorun çözmüyorsun ki kendin de yitiyorsun sorunların içinde.
—Duygularını sorun olarak görmeye devam edersen olmaz ama.
—Tamam, sonuç olarak ne çıktı şimdi?
—Zaman
—Bu kadar mı?
—Yetmez mi?
—Yeter mi?
—Kanaatkâr olursan yeter.
—Olurum, başka çarem mi var?
—Unutma zaman az şey değildir bakmasını bilirsen
—Bana ukalalık yapma diyene bak, zamanın çok yıpratıcı bir çözüm olduğunun farkında mısın?
—Daha iyi bir fikrin var mı?
—Şimdilik yok
—O zaman zamanın keskin ve can acıtıcı oluşuna ne diyeceksin?
—Fazla düşünmemeye çalış diyeceğim
—Anladım
—Ya sabredemezsem zamana?
—Sabredeceğini mi düşünmüştün
—Evet
—Hayır, sabredemeyeceksin lakin düşe kalka aşacaksın kendini, kalbini.
—Şimdi kendime acımaya başlayacağım.
—Bunu fark ettiğine göre başlamazsın.
—Çok kötüsün
—Bana bilmediğim bir şey söyle.
—Popüler kültürün pençesine düşmek üzeresin
—İşte bunu söylemeyecektin
Boğuşma sesleri…
-
-
—Görmüyor musun düşünüyorum.
—Görüyorum hatta ne düşündüğünü de görüyorum
—Ne var? Kötü bir şey mi yapıyorum?
—Evet, o nasıl hayaller öyle? Hangi denkleme sığdırabilirsin bu hesabı?
—Bu benim işim değil, sorumlu davranmak zorunda değilim.
—Beynin sıkışık bir durumda kalması korkutmuyor mu seni?
—Aslında korkutuyor ama bir noktadan sonra duygular korkuların önüne geçiyor.
—Kendince haklısın, bunu sana sormam yanlış. Sen kalpsin ama kendine karşı zalim davranıyorsun.
—Hayır, bu noktada yanılıyorsun. Ben kendimi belirsizlikten ve tedavi edilmeyen hastalığın ilerleyişinden koruyorum. Bilirsin ki tedavinin ilk aşaması hasta olduğunu kabul etmek ve teşhistir.
—Yine de daha pısırık bilirdim seni. Bir gün kendi kendimi ummadığım hayaller kurarken bulmak inan kolay kaldırabileceğim bir şey değil.
—Hayal kurmayı mı ummazdın yoksa hayallerinin gerçekleşmesini mi ummuyorsun?
—İkisi de biraz doğru ve birbirine bağlı.
—Bu kadar umutsuz olmak ne kadar doğru?
—Madem ahkâm kesmeyi biliyorsun, söyle bakalım ne kadar umutlu olmalıyım?
—Umutlu olmaktan bir şey kaybetmeyeceğine göre?
—Eee?
—Sonsuz bir umudun olmalı bence?
—Bildiğin bir şey var gibi konuşuyorsun, boşuna umutlandırma beni!
—Boşuna umutlansan ne kaybedersin?
—Ne kaybederim bilmiyorum ama hayal kırıklığı kazanacağımı seziyorum
—Rüya gibi düşün.
—Nasıl yani?
—Yani rüyaya onu yaşayacak kadar inanırız ama rüyalar gerçek olmadı diye kendi kendimize hayal kırıklığı yüklemeyiz
—Zaten rüyayla hayal farklı şeyler.
—Ukalalık yapma!
—Hadi ben ukalalığı kabul edeyim, sen de mantıksız konuştuğunu kabul et.
—Etmem.
—Neden?
—Çünkü mantıksız konuşmuyorum.
—Mantıksız konuşuyorsun.
—Mantıklı konuşuyorum
—Hadi ispatla?
—Neresi mantıksız konuştuklarımın sen ispatla?
—Faraziyeler üzerine mahalleler kurardın eskiden, şimdi değil şehirler bıraksan özerklik isteyecek saçmalıkların.
—Ben bırakıyorum da sen bırakmıyorsun. Ayrıca saçmalık değil hayallerim, bir gün gerçek olsun da sen de gör.
—Gerçek olsa aynı tadı vermez ki.
—Orası ayrı bir konu, hadi sen de itiraf et böylesi daha iyi.
—Kartı açmazsan ne kaybettiğini göremezsin bu doğru, artık ne kaybettiğini biliyorsun.
—Ben böyle daha mutluyum, oyuncaklarımla yalnız bırak beni.
—Bir gün yapayalnız kalacaksın, sakın gelme yanıma
—Bir gün yapayalnız kalacağıma inanmıyorum bu bir, yapayalnız kalırsan da sana gelecek takatim bile olmaz, bir köşede ölür kalırım merak etme bu da iki.
—Sevindim.
—Duygusuz.
—Sana bir zamanlar bu lafı söyleyenlerin seni yalnız bırakmayacağını söylüyorsun ya ne diyeyim ben sana Allah iyiliğini versin.
—Çocuklukla büyüklük çok farklıdır.
—Ben de onu söylüyorum çocuklukla büyüklük çok farklıdır.
—Şimdi bak; haksız da değildi, Bir insana niçin ağladığını sormak neden ortadayken pek parlak bir teselli şekli değil esasen.
—Senin yıllarını duygusuz geçirmene yol açtı ama.
—O yıllarda duygu çok da iyi değil insan için zaten.
—Sonradan bir anda patlak vermesi daha mı iyi?
—Sonradan bir anda patlak vermiyor, olayları biraz daha iyi analiz etmeye çalış.
—Ne oluyor peki sen açıkla.
—Kendin bul, daha kalıcı olur
—Gıcık
—Efendim
—Hocası belli, git başımdan lütfen.
—Tamam tamam, başka bir sorunun varsa söyle çözeyim.
—Sen sorun çözmüyorsun ki kendin de yitiyorsun sorunların içinde.
—Duygularını sorun olarak görmeye devam edersen olmaz ama.
—Tamam, sonuç olarak ne çıktı şimdi?
—Zaman
—Bu kadar mı?
—Yetmez mi?
—Yeter mi?
—Kanaatkâr olursan yeter.
—Olurum, başka çarem mi var?
—Unutma zaman az şey değildir bakmasını bilirsen
—Bana ukalalık yapma diyene bak, zamanın çok yıpratıcı bir çözüm olduğunun farkında mısın?
—Daha iyi bir fikrin var mı?
—Şimdilik yok
—O zaman zamanın keskin ve can acıtıcı oluşuna ne diyeceksin?
—Fazla düşünmemeye çalış diyeceğim
—Anladım
—Ya sabredemezsem zamana?
—Sabredeceğini mi düşünmüştün
—Evet
—Hayır, sabredemeyeceksin lakin düşe kalka aşacaksın kendini, kalbini.
—Şimdi kendime acımaya başlayacağım.
—Bunu fark ettiğine göre başlamazsın.
—Çok kötüsün
—Bana bilmediğim bir şey söyle.
—Popüler kültürün pençesine düşmek üzeresin
—İşte bunu söylemeyecektin
Boğuşma sesleri…
-
-
KALANLARIN ARDINDAN
Daha önce böyle bir şey gelmemişti başıma. Neden bu kadar çok dinliyorum bu şarkıyı? Yaşadığım her hangi bir şeyle alakası yok sözlerinin, müziği de çok çekmiyor kendine. Yine de içimi eziyor anlamadığım sözleri. Sözlerinin de içindeki anlamı çözemiyorum. Bilinmeyenin çekiciliği mi? Belki de. Çözdüğüm anda sıkılacak mıyım bu şarkıdan, arada dönüp sıkıntılı günlerimi yâd etmek için mi dinleyeceğim sadece? Bu kadar vefasız mıyım? Şu an buna cevap veremem, çünkü yarınki “ben”in nasıl biri olduğunu bilmiyorum. Yok ya nasıl ezilmez içim, isterse şarkıyı kendim yazmış kadar iyi çözmüş olayım, dinlemekten ve sevmekten vazgeçmeyeceğim.
BİR VARMIŞ BİR YOK OLDU
O zaten senin değildi ki diyorlar, ait olduğu yere gitti. Doğru olduğunu bildiğin sözleri bu gün kabullenemiyorsun. O benimdi diyorsun, sahip olduğun her şeyi daha bir sahipleniyorsun. Arkandaki bir dağı daha çekiyorlar yavaş yavaş. Ne kadar önceden öğrenmiş olursan ol bir türlü alışamıyorsun işte. Yanındayken bile kokusunu özlüyorsun, neden diyorsun, neden bu kadar vefasız oldun diye kendine. Her şey sınav mıydı? Her şey okul muydu? Birinci ol istersen akranlarının arasında, en önde ol her fotoğrafta, bir an bile daha fazla yanında olmasını sağlayabilir misin? Hayatının idealize emellerinin hangisi insanca? Evet, kendine mutluluk gibi mütevazı bir hedef koyabilmeyi öğrendin ama ödediğin sence de biraz ağır bir bedel değil mi? Seni büyüten insanla o ölüyorken tanışmak ne kazandırdı sana? Bir net fazla mı yaptın? Yüz kişinin önüne mi geçtin? Hayır, üzgünüm sen hayata yetişemedin.
O yok işte yanında, önünde veya uzakta da yok yok! Toprağın altından senin için dua etmeyi sürdürecek. Sen umursamazlığını sürdürecek misin? Kaç kabus eder bu? Kaç kabus hak ettin kim bilir? Sen yaşıyordun, o izliyordu. Hiç paylaşmayı denemedin, denediğinde de çok geçti işte. Artık nasıl alışırsın yokluğuna sen düşün. Hapset kokusunu yapabilirsen, yokluğunu koklamaya dayanabilirsen. Azıcık güçlü ol, geri dönüşü olmasa da ders al yanlışlarından. Yeni yanlışlar yapma. Hiç kimseye hak ettiğinden fazla değer verme ki asıl hak edenlerden ilgini esirgememiş ol. Binemediğin bir trenin arkasından el sallamak düştü sana. Bunu bir daha asla başkasına yapma. En başta kendine yapma, çünkü en çok şeyi sen kaybediyorsun. Sığamasan da onsuz şehirlere, ölene kadar birlikteyiz diyen, gülen gözlerle sana bakan yüce varlığın elini öpüp onunla vedalaşmaktan başka neyin var yapacak?
Ne doktor olduğunu görebilecek, ne gelin olduğunu. Sen yaşamaya devam ederken o kefenin içinde böcekler tarafından parçalanıyor olacak. Yakışmıyor değil mi, yakıştıramıyorsun o beyaz şeyi ona. Varlığını umursamamak kolay da, yokluğuna alışmak zormuş meğer. Sen onun acısını bastırıp eskisi gibi gülmeye başladığında o, hala dünya üzerinde yokluğuyla var olmaya devam edecek. Çocukların onu görmeyecekler. Onlara anlatsan bile umurlarında olmayacak. Sen bile belki hayal mayal hatırlayacaksın zaman içinde, malum aklın eriyorken çok da birlikte olmadınız. Bayramlar en zor gelecek, ilk gün, hele o ilk gün geçmek bilmeyecek. Kapısının önünden defalarca geçip bir defa bile kapısını çalmazken için hiç sızlamıyordu. Artık onun sokağından geçmeye bile yüreğin dayanmayacak. Onun aldığı hediyeleri saçma sapan bulurken, şimdi her birini ayrı ayrı özleyeceksin. Çünkü o saçma sapan şeylerin hiçbirini saklamadın.
Kendinle gurur duy hadi reel mantığın bu denklemi çözebiliyorsa. Ne kadar ağlarsan ağla hiçbir gözyaşı miktarı onu içinden atmaya yetmeyecek. Bir yanın daha eksik, biraz daha yalnız, yürümeye devam edeceksin.
O yok işte yanında, önünde veya uzakta da yok yok! Toprağın altından senin için dua etmeyi sürdürecek. Sen umursamazlığını sürdürecek misin? Kaç kabus eder bu? Kaç kabus hak ettin kim bilir? Sen yaşıyordun, o izliyordu. Hiç paylaşmayı denemedin, denediğinde de çok geçti işte. Artık nasıl alışırsın yokluğuna sen düşün. Hapset kokusunu yapabilirsen, yokluğunu koklamaya dayanabilirsen. Azıcık güçlü ol, geri dönüşü olmasa da ders al yanlışlarından. Yeni yanlışlar yapma. Hiç kimseye hak ettiğinden fazla değer verme ki asıl hak edenlerden ilgini esirgememiş ol. Binemediğin bir trenin arkasından el sallamak düştü sana. Bunu bir daha asla başkasına yapma. En başta kendine yapma, çünkü en çok şeyi sen kaybediyorsun. Sığamasan da onsuz şehirlere, ölene kadar birlikteyiz diyen, gülen gözlerle sana bakan yüce varlığın elini öpüp onunla vedalaşmaktan başka neyin var yapacak?
Ne doktor olduğunu görebilecek, ne gelin olduğunu. Sen yaşamaya devam ederken o kefenin içinde böcekler tarafından parçalanıyor olacak. Yakışmıyor değil mi, yakıştıramıyorsun o beyaz şeyi ona. Varlığını umursamamak kolay da, yokluğuna alışmak zormuş meğer. Sen onun acısını bastırıp eskisi gibi gülmeye başladığında o, hala dünya üzerinde yokluğuyla var olmaya devam edecek. Çocukların onu görmeyecekler. Onlara anlatsan bile umurlarında olmayacak. Sen bile belki hayal mayal hatırlayacaksın zaman içinde, malum aklın eriyorken çok da birlikte olmadınız. Bayramlar en zor gelecek, ilk gün, hele o ilk gün geçmek bilmeyecek. Kapısının önünden defalarca geçip bir defa bile kapısını çalmazken için hiç sızlamıyordu. Artık onun sokağından geçmeye bile yüreğin dayanmayacak. Onun aldığı hediyeleri saçma sapan bulurken, şimdi her birini ayrı ayrı özleyeceksin. Çünkü o saçma sapan şeylerin hiçbirini saklamadın.
Kendinle gurur duy hadi reel mantığın bu denklemi çözebiliyorsa. Ne kadar ağlarsan ağla hiçbir gözyaşı miktarı onu içinden atmaya yetmeyecek. Bir yanın daha eksik, biraz daha yalnız, yürümeye devam edeceksin.
MUTLULUĞUN HİKAYESİ
“Ektiğimi biçerim hep
Bu yüzden
Yakmamalıyım kimsenin canını
Acıtmamalıyım
Gitmemeliyim, terk etmemeliyim sevdiklerimi”
Böyle düşünse keşke herkes
Ondan sonra
Kimse gitmese,
Ayrılık acıları yaşanmasa…
Tamam
Ben kabul ederim bu zor görevi
Mutluluğun okunası hikâyesini yazarım
Eğer gitmezsen
Beni gitmelere koymazsan
Ya da
Birlikte gidersek
Mutluluğun hikâyesini yazarım
Kimse kimseyi Allah’a ısmarlamasın
Gerçekten iyi olmasını istiyorsa “O”nun
Kendisi “O”na iyi baksın
O zaman
Ben de
Mutluğun hikâyesini yazarım
edit: bazen bir ışık yanar ve nerede yanıldığını anlarsın!
Bu yüzden
Yakmamalıyım kimsenin canını
Acıtmamalıyım
Gitmemeliyim, terk etmemeliyim sevdiklerimi”
Böyle düşünse keşke herkes
Ondan sonra
Kimse gitmese,
Ayrılık acıları yaşanmasa…
Tamam
Ben kabul ederim bu zor görevi
Mutluluğun okunası hikâyesini yazarım
Eğer gitmezsen
Beni gitmelere koymazsan
Ya da
Birlikte gidersek
Mutluluğun hikâyesini yazarım
Kimse kimseyi Allah’a ısmarlamasın
Gerçekten iyi olmasını istiyorsa “O”nun
Kendisi “O”na iyi baksın
O zaman
Ben de
Mutluğun hikâyesini yazarım
edit: bazen bir ışık yanar ve nerede yanıldığını anlarsın!
15 Mayıs 2008 Perşembe
YAĞMUR
Yağmur; kokusu muhteşem, kendisi rahmet. Gel de içimizi yıka. Hatırlat, unuttuğumuz güzellikleri.
Bir yağmur damlası olsaydım; öylesine saf, öylesine doğal...
Bir meleğin kucağında toprakla buluşsaydım.
Yağmur
Eğer yapabilirsen Söndür düşüncelerimdeki ateşi, zor gelirse boşver bırak yanayım. Pisliklerini akıt bu şehrin, tertemiz bir düzen kuralım birlikte. Yanlışsız, yalansız. Kimse bir diğerini kandırmaya uğraşmasın. Resimler yapalım birlikte. Tut ellerimi, fırçayı birlikte dokunduralım tuvale. Mutluluğu resmedelim, tuvale yağmur yağdıralım. Bir yerde kahve içip konuşalım. Sana anlatacak dertlerim vardır belki. Senin de paylaşacağın anıların. Kimbilir? Naylon bardaklardan kurtaralım insanları, yapabilirsek. Hepsinin gözüne insani bakış gözlükleri takalım.
Yağmur
Bir yağmur damlası olsaydım, benimle yan yana savrulur muydun rüzgarda?
Yağmur söyle, güneş çıkınca nasıl kıyacak sana? Nasıl kurutacak sokakları? Kurutsa da sen bitmezsin ki değil mi? Sokaklar kurusa da ancak bir dahaki ıslanışa hazırlık içindir fikrimce.
Yağmur
Bu günlerde bir yağış var içimde, dolu dizgin. Sen de birlikte koşar mısın? Sağanaklarım dinmiyor, ruhum sırılsıklam.
Yağmur
Şemsiyem olur musun?
Bir yağmur damlası olsaydım; öylesine saf, öylesine doğal...
Bir meleğin kucağında toprakla buluşsaydım.
Yağmur
Eğer yapabilirsen Söndür düşüncelerimdeki ateşi, zor gelirse boşver bırak yanayım. Pisliklerini akıt bu şehrin, tertemiz bir düzen kuralım birlikte. Yanlışsız, yalansız. Kimse bir diğerini kandırmaya uğraşmasın. Resimler yapalım birlikte. Tut ellerimi, fırçayı birlikte dokunduralım tuvale. Mutluluğu resmedelim, tuvale yağmur yağdıralım. Bir yerde kahve içip konuşalım. Sana anlatacak dertlerim vardır belki. Senin de paylaşacağın anıların. Kimbilir? Naylon bardaklardan kurtaralım insanları, yapabilirsek. Hepsinin gözüne insani bakış gözlükleri takalım.
Yağmur
Bir yağmur damlası olsaydım, benimle yan yana savrulur muydun rüzgarda?
Yağmur söyle, güneş çıkınca nasıl kıyacak sana? Nasıl kurutacak sokakları? Kurutsa da sen bitmezsin ki değil mi? Sokaklar kurusa da ancak bir dahaki ıslanışa hazırlık içindir fikrimce.
Yağmur
Bu günlerde bir yağış var içimde, dolu dizgin. Sen de birlikte koşar mısın? Sağanaklarım dinmiyor, ruhum sırılsıklam.
Yağmur
Şemsiyem olur musun?
14 Mayıs 2008 Çarşamba
13 Mayıs 2008 Salı
YARIM
Boşluk üzerine, kaybetme korkusu...
Boşverelim, zaten çok erken.
Vakit öldürmek için daha küçük oyuncaklar varken.
Birbirimizi yıpratmanın ne alemi var?
Her şey normalken daha güzel
İnsanlar dürüstken daha huzurlu...
Boşverelim, zaten çok erken.
Vakit öldürmek için daha küçük oyuncaklar varken.
Birbirimizi yıpratmanın ne alemi var?
Her şey normalken daha güzel
İnsanlar dürüstken daha huzurlu...
KÜÇÜK HANIM
Geçtiğim her şehir, siz bilmeden
Siz oldu birer parça
Kimisinde hayaliniz,
Kimisinde gülüşünüz var
Arada urayıp soruyorum?
Neredeki en sahiciniz?
Topuk sesleri geliyor karanlıktan
Karanlıktan siz taşıyorsunuz
Küçük Hanım, siz bilmeden
İçimi ısıtıyorsunuz
Yalnızlığım da bırakıp gitmişken beni
Duyduğum,
Bir gece yarısı siren sesleri
Duracak sandığım araba
Arkasında bana bakan bir kız,
Rüzgarını üfledi bana
Hissettiğimse,
Djarum Menthol'ün soğuk nefesi
Bildiniz küçük hanım
Sizin için bir Olvido yazamadım
Onu okudukça
Yazdıklarımı yırtasım geldi
Anılarıma
Kıyamadım
Kendi kendime aldansaydım
Kum havuzumda boğılmamış meğer salınım
Bir uçtan bir uca ağlıyor boğazım
Martılarla bile tanışmamışken daha
Gözlerimin pırıltısını gördünüz mü?
Hayır, soruyu da işitmediniz
Her mevsim geçişinde
Bir uçtan bir uca ağrırdı boğazınız
Küçük Hanım
Dün gece yine uzaktı elleriniz
Siz yine umursamadan
Gözlüklerimdeki boş gözlerdiniz
Sol kolum acıdı
Anlamadınız...
Siz oldu birer parça
Kimisinde hayaliniz,
Kimisinde gülüşünüz var
Arada urayıp soruyorum?
Neredeki en sahiciniz?
Topuk sesleri geliyor karanlıktan
Karanlıktan siz taşıyorsunuz
Küçük Hanım, siz bilmeden
İçimi ısıtıyorsunuz
Yalnızlığım da bırakıp gitmişken beni
Duyduğum,
Bir gece yarısı siren sesleri
Duracak sandığım araba
Arkasında bana bakan bir kız,
Rüzgarını üfledi bana
Hissettiğimse,
Djarum Menthol'ün soğuk nefesi
Bildiniz küçük hanım
Sizin için bir Olvido yazamadım
Onu okudukça
Yazdıklarımı yırtasım geldi
Anılarıma
Kıyamadım
Kendi kendime aldansaydım
Kum havuzumda boğılmamış meğer salınım
Bir uçtan bir uca ağlıyor boğazım
Martılarla bile tanışmamışken daha
Gözlerimin pırıltısını gördünüz mü?
Hayır, soruyu da işitmediniz
Her mevsim geçişinde
Bir uçtan bir uca ağrırdı boğazınız
Küçük Hanım
Dün gece yine uzaktı elleriniz
Siz yine umursamadan
Gözlüklerimdeki boş gözlerdiniz
Sol kolum acıdı
Anlamadınız...
GÖLGEM SARSIN SENİ
Ben de seni seviyorum
Ama işte gitmem gerek
Beni bekleyen çiçeklerim var
Hemen her gün sulamam gerek
Oysa sen dimdik ayakta
Hayatına devam et güçlü kadın
Dün gece omzumda uyuyuşun
Bırak gömülsün hatıralara
Arada aklına gelirsem
Gülüşün donmasın dudaklarında
Dua et, gizlice seslen bana: sersem!
Hatta ağla, gözyaşların dökülsün yanaklarına
Kalk! yatağın soğuk gelsin sana
Odanın kapısını yavaşça arala
Bu gün de gördüğün benim, aynada
Belki gezinirim gözünün değdiği sularda
Ama işte gitmem gerek
Beni bekleyen çiçeklerim var
Hemen her gün sulamam gerek
Oysa sen dimdik ayakta
Hayatına devam et güçlü kadın
Dün gece omzumda uyuyuşun
Bırak gömülsün hatıralara
Arada aklına gelirsem
Gülüşün donmasın dudaklarında
Dua et, gizlice seslen bana: sersem!
Hatta ağla, gözyaşların dökülsün yanaklarına
Kalk! yatağın soğuk gelsin sana
Odanın kapısını yavaşça arala
Bu gün de gördüğün benim, aynada
Belki gezinirim gözünün değdiği sularda
DİYELİM Kİ:
Kafamın içinde mısralar dolanıyor
Toplasam,
Yüzüme vuracaklar gerçeği
Ben,
Alnıma düşen perçemleri geriye atıyorum
Kıtalar çalıyorum metafizikten
Çıngıraklar çalıyor beynimde
Beynim harman yeri
Gönlüm aman yeri
Kaç gündür kendime şaşırıyorum
Ani iyimserliğim? Ani güleçliğim?
Denklemler içinden çıkılmaz bir hal almışken
Hayatı böyle daha iyi yaşıyorum,
Denklemlerden mi?
Hayallerime sığınıyorum
Beynimde çingeneler ateş yakmış, çene çalıyorlar
Dans ediyorlar ki gönlüm,
Hem de hüzzam yeri ömrüm
Ben kendimi kandırıyorum
İnadına gülüyorum işte dünya
İnadıma mutluyum sen varken ölüm
Tüm inatçılıkların da inadına
Yaşamak dediklerini bir nefeste gömdüm
Galiba en zoru da
Sende inat edişim oldu.
Toplasam,
Yüzüme vuracaklar gerçeği
Ben,
Alnıma düşen perçemleri geriye atıyorum
Kıtalar çalıyorum metafizikten
Çıngıraklar çalıyor beynimde
Beynim harman yeri
Gönlüm aman yeri
Kaç gündür kendime şaşırıyorum
Ani iyimserliğim? Ani güleçliğim?
Denklemler içinden çıkılmaz bir hal almışken
Hayatı böyle daha iyi yaşıyorum,
Denklemlerden mi?
Hayallerime sığınıyorum
Beynimde çingeneler ateş yakmış, çene çalıyorlar
Dans ediyorlar ki gönlüm,
Hem de hüzzam yeri ömrüm
Ben kendimi kandırıyorum
İnadına gülüyorum işte dünya
İnadıma mutluyum sen varken ölüm
Tüm inatçılıkların da inadına
Yaşamak dediklerini bir nefeste gömdüm
Galiba en zoru da
Sende inat edişim oldu.
12 Mayıs 2008 Pazartesi
İNSAN SEVDİĞİNE YARASINI VERİR Mİ?
Örttü üstüne yıldızlı yorganını gece
Bir başından bir başına göğün
O da üşüyordu aslında, yorganlı gecenin altında olmasına rağmen. Bir saat sarkacına binmiş, uçlarda salınıyordu. Yetişilmesi gereken ödevler girilmesi gereken sınavlar varken aklı kendine dönmüyordu bir türlü. Dikkati dağınlık, kafası dağınlıktı. İçinde bir ağırlık, bir bilinnmezlik. Kötü ihtimalleri düşündükçe çıldıracağını sanıyordu. iyi ihtimallerinin hayallerine kaptırmaktan korkuyordu kendini. Hayallerini kaybetmekten korkuyordu en çok, karşılık görememekten değil.
Bazen insan kendinden bile gizliyordu planlarını. Kendini bile kandırıyordu. Ne olacak, o seni hep sinir etmiyor mu, bu defa da sen sinir et diyordu içindeki bir ses. Sonunu getirmeyeceksin zaten, merak ettireceksin, gelip geçecek...
İradesinden emin olmayan kişi şaka yapmaya kalkışmamalı. Gece gece uçurum kenarlarında dolaşmamalı. Yoksa farketmeden ayağı kayabilir, daha kötüsü atlamak isteyebilir.
Hayatında ilk defa tüm yüzler teke dönüştü o gece. Kime baksa onu görüyordu...
Bir başından bir başına göğün
O da üşüyordu aslında, yorganlı gecenin altında olmasına rağmen. Bir saat sarkacına binmiş, uçlarda salınıyordu. Yetişilmesi gereken ödevler girilmesi gereken sınavlar varken aklı kendine dönmüyordu bir türlü. Dikkati dağınlık, kafası dağınlıktı. İçinde bir ağırlık, bir bilinnmezlik. Kötü ihtimalleri düşündükçe çıldıracağını sanıyordu. iyi ihtimallerinin hayallerine kaptırmaktan korkuyordu kendini. Hayallerini kaybetmekten korkuyordu en çok, karşılık görememekten değil.
Bazen insan kendinden bile gizliyordu planlarını. Kendini bile kandırıyordu. Ne olacak, o seni hep sinir etmiyor mu, bu defa da sen sinir et diyordu içindeki bir ses. Sonunu getirmeyeceksin zaten, merak ettireceksin, gelip geçecek...
İradesinden emin olmayan kişi şaka yapmaya kalkışmamalı. Gece gece uçurum kenarlarında dolaşmamalı. Yoksa farketmeden ayağı kayabilir, daha kötüsü atlamak isteyebilir.
Hayatında ilk defa tüm yüzler teke dönüştü o gece. Kime baksa onu görüyordu...
KARIŞIK
Nasıl bir zamandayım ya? Kendimi anlayamıyorum gerçekten. Zıt duygular aynı anda geliyor üzerime. Bir hafiflik var yüreğimde ağırlık yapan bazı şeyleri kaldırdığım için. Bu durum yeni bilinnezlikler getirdi hayatıma. Ama kafamı toplayabiliyorum en azından. Şu an tamamen ÖSS için topluyorum dikkatimi. 19 temmuza kadar fenleri halletmeliyim yoksa işim duman.
Roman taslağı var kafamda ama vaktim yok.
Roman taslağı var kafamda ama vaktim yok.
11 Mayıs 2008 Pazar
SİNAN SOFUOĞLU
Motorsiklet; yarınımın ışıklı parçası, uçan parçası, henüz doğmamış güzel kızım. Sandığım kadar masum değilmiş meğer. Bir can daha aldı mororsiklet sesinin sevdası. Antreman yapıyormuş, kayaya çarpmış. Motorsiklet tutkunu bir ailenin parçası. Daha önce trafik kazası dolayısıyla kardeş acısını görmüş birisi. Lastik kokusu pist rüyası... Motorsiklet tamircisi bir babanın oğlu. Üstelik platonik de değil sevgisi. Pistler de onu sevmiş olacak ki, başarıdan mahrum etmemişler. Daha çok yolu varken, daha çok şey başarabilecekken, dünyaya gözlerini kapatıvermiş. Sakat kalmaktan korkuyormuş ölmekten çok, kaza yapmak motorsiklet gülünün en kanatan dikeni. Allah'tan korktuğu olmamış.
Hızı sevmiş ki, motorsiklete tutulmuş. Hızı sevmiş ki hızlı yaşamış. Bize de arkasından son virajı dönüşünü izlemek kalmış. Bir motorcu daha genç ölmüş.Bir mektup daha ulaşnış sahibine, zarfı egzoz dumanı kokuyormuş. Kasklara alışkın başı kefeni çok yadırgamış. Hıza alışık bedeni öylece durmakta zorlanıyormuş. Sevenlerinin onun için yapacağı tek şey bir fatiha okumak olmuş.
Hızı sevmiş ki, motorsiklete tutulmuş. Hızı sevmiş ki hızlı yaşamış. Bize de arkasından son virajı dönüşünü izlemek kalmış. Bir motorcu daha genç ölmüş.Bir mektup daha ulaşnış sahibine, zarfı egzoz dumanı kokuyormuş. Kasklara alışkın başı kefeni çok yadırgamış. Hıza alışık bedeni öylece durmakta zorlanıyormuş. Sevenlerinin onun için yapacağı tek şey bir fatiha okumak olmuş.
10 Mayıs 2008 Cumartesi
ASUMAN HANIM'A
Bitti işte görüyor musun? Rüya gibi, gözümüzü bir kapadık açtık bu gündeyiz. O kadar zaman geçmemiş gibi. O kadar gün yaşanmamış gibi. Hatırlayamadığımız bir başlangıcımız var, daha dün gibi. Ama bitti, veda yazımı yazıyorum sana. İşte ben böyleyim yazarak sever, yazarak veda ederim...
Bağlantıyı koparmasak da eskiden birlikte yaptığımız şeyleri başkalarıyla veya tek başımıza yapacağız. Bu senin için ne kadar önemli , yani ben senin için ne kadar değerliyim bilmiyorum ama seziyorum. Unutma alimin bilmediğini arif bilir.
Neden mi buraya koydum yazıyı? Söylemiştim. Bu oyunun son sahnesi muhteşem olacak diye. Ama sen iyi bir iz sürücü olamadın. Neyse öncelikle hakkını helal et ve okumaya başla;
İstersen hiç başlamayalım.Ben o gerçekten yaşamaya korkanlardanım. Ağlak duvar kenarları, maziye hapsolmuş pişmanlıklar benim mekanım. Birbirimizi çok sevmeyelim. Çok sevmeyelim ki canımız çok acımasın. Birbirimize bağlanmayalım, bağlanmayalım ki birbirimize hiç bağırmayalım. Yıkıp atalım aradaki köprüleri, yoksa ayrılması çok zor olacak.
İstersen hiç başlamayalım. Cezbedici mutluluk hayalleri cebimizde kalsın. Bu riskli borsa oyununu oynamayalım. İçimdeki ateş çok büyük yaklaşma fazla. Seni yakmaya yüreğim dayanmaz. Yüreğime kıymayalım.
Bazı kitaplarım var benim okuduktan sonra üst raflara sakladığım. Okuyucu gözlerden kıskanırım onu. İşin ilginci kendim de tekrar okumaya kıyamam büyüsü bozulacak diye. İşte ben seni aynen böyle sevdim. Zaman zaman, istemeden sana zarar verdim. Bir narsistin sevgisine maruz kaldın sen, istersen hiç bahsetmeyelim.
Doğruyu gösterme iddasında değildin. Ben ukalalık yapıp senin bana gücün yetmez, ben her şeyi bilirim dedim. Sen bana bir adım geldiğinde ben senden on adım kaçtım. Susuz kalmış ayçiçekleri gibi eğdin yüreğini, yine de bana bir şey demedin. istersen hiç söylemeyelim. Sen beni bir ann şefketinde severken ben seni nankör bir düşman gibi ittim.
Bazen sabırsızdın, bazen kırıcı. Ama her kırışta parçaları yeniden yapıştırmak istedin. bozmadan yapılmaz ki demek istedin. Ben izin vermedim. İzin verseydim; yoluma çok daha güçlü devam edecektim.
Toyluğuma göz yumdun, gözyaşlarımın çaresiz şahidi oldun. Direnmesem yardım edecektin. ÇAresizdin çünkü ben sana anlatmadım. neyi mi? Dur biraz şimdi anlatacağım. Anlatayım da ben yazarken güleyim, sen okurken. Sen kuzeninle olan tartışmanı bana isim vererek anlatmıştın önceden, gerçi isim vermesen de ben anlardım. Şu trafo meselesini söylememiştin ama yalan olmasın. Bilmez ayağına yatışım kendi içinde bir savunma cephesiydi, anlamaya çalış.
Asuman Abla
Ben trafolara inanıyorum. Mantığıma uymasa da inanacağım. Çünkü bu noktada senin de bildiğin gibi biraz bağnazım. Şöyle bir problem var ben trafolara inanıyorum ama trafo olamam, trafolara bağlanamam, bir trafo gibi yaşayamam. Ama inkar da edemem, hakkında kötü de konuşamam; nazar boncuğu gibi, onla da olmaz, onsuz da. Bizim evdeki trafo elektrik gönderiyor arada bana. Çarpılıyorum. Bizim evdeki trafo doğru çalışmıyor. Ben de öyle çarpık çarpık dolaşıyorum etrafta. Ama sakın yanlış anlama sistemin değil tamaman şahısların hatası.
Ankara'ya gelişimin bir nedeni de bu. Burada olduğum gibi trafolar arasında da muhalifim ben. Buraya gelince rahatlayacağımı sanıyordum ama trafonun gücü Ankara'ya kadar yetti, beni çarpmaya devam etti. Bir yandan buradakiler kendilerine yontmaya çalıştılarbeni. Her yanım kesiklerle, elektrik yanıklarıyola doldu anlayacağın. İşte seni de bu ateş yaktı, ben bu ateşi içime sığdıramadım çünkü. Bu konularda kapatmıştım kendimi dışarıya, çözemediğim şeyleri bilinçaltıma atıyordum. Seninle karşılaşana kadar tabi... Sen yaralarımı iyileştirmek, kafamın içini düzeltmek istiyordun, ben neden sargı bezimi çıkardın diye kızıyordum. Çünkü bu konuda kendimi çırılçıplak hissediyordum. Bana kızma n'olur sen çocuk ruhlu bilge, ben ben masallardaki üvey kardeş kılıklı mantık abidesi sadist.
Her şey için teşekkür etme vakti geldi. Kavgaların, küsmelerin, kızmaların, susmaların için. Bizi çalıştırmaya çalıştığın için. (her na kadar benim üzerimde başarılı olamasan da) Dertleştiğin, yazılarıma katlandığın, ramazandan sonraki güllaç için. Bizimle birlikte isyan ettiğin, dayanıp çekip gitmediğin için.
Tek sorun ne biliyor musun? Kıyafetlerinle daha uyumlu olsun çorapların, koyu renklilerinden seç. Böyle daha hoş durur ayakların. Bir de benim ikinci telefonum vardı, biliyor musun:)
Unutmadan anlamadım ama, bana hep sevgilim varmış gibi davrandın. Ama yok, olsa söylerdim, başka her şeyi söylediğim gibi. Çünkü ben akıllı bir kızım:)
Bir de ben seni kıskanırdım bazen, çektiğin işkencelerin bir kısmı bu yüzden. Benim bir ismim de Hümeyra, bilsen iyi olur çünkü belki ileride lazım olur. "Sanane"nin ne illet bir kelime olduğunu öğrettin bana. Eğer birisi bana karşı kullanırsa, bunu ona ödeteceğim.
Gözlerin ışıl ışıldı bir zamanlar. Bundan sonra da öyle olabilsen... Neyse ışıltılı bakışlarla karşılaş ömrün boyunca.
Bağlantıyı koparmasak da eskiden birlikte yaptığımız şeyleri başkalarıyla veya tek başımıza yapacağız. Bu senin için ne kadar önemli , yani ben senin için ne kadar değerliyim bilmiyorum ama seziyorum. Unutma alimin bilmediğini arif bilir.
Neden mi buraya koydum yazıyı? Söylemiştim. Bu oyunun son sahnesi muhteşem olacak diye. Ama sen iyi bir iz sürücü olamadın. Neyse öncelikle hakkını helal et ve okumaya başla;
İstersen hiç başlamayalım.Ben o gerçekten yaşamaya korkanlardanım. Ağlak duvar kenarları, maziye hapsolmuş pişmanlıklar benim mekanım. Birbirimizi çok sevmeyelim. Çok sevmeyelim ki canımız çok acımasın. Birbirimize bağlanmayalım, bağlanmayalım ki birbirimize hiç bağırmayalım. Yıkıp atalım aradaki köprüleri, yoksa ayrılması çok zor olacak.
İstersen hiç başlamayalım. Cezbedici mutluluk hayalleri cebimizde kalsın. Bu riskli borsa oyununu oynamayalım. İçimdeki ateş çok büyük yaklaşma fazla. Seni yakmaya yüreğim dayanmaz. Yüreğime kıymayalım.
Bazı kitaplarım var benim okuduktan sonra üst raflara sakladığım. Okuyucu gözlerden kıskanırım onu. İşin ilginci kendim de tekrar okumaya kıyamam büyüsü bozulacak diye. İşte ben seni aynen böyle sevdim. Zaman zaman, istemeden sana zarar verdim. Bir narsistin sevgisine maruz kaldın sen, istersen hiç bahsetmeyelim.
Doğruyu gösterme iddasında değildin. Ben ukalalık yapıp senin bana gücün yetmez, ben her şeyi bilirim dedim. Sen bana bir adım geldiğinde ben senden on adım kaçtım. Susuz kalmış ayçiçekleri gibi eğdin yüreğini, yine de bana bir şey demedin. istersen hiç söylemeyelim. Sen beni bir ann şefketinde severken ben seni nankör bir düşman gibi ittim.
Bazen sabırsızdın, bazen kırıcı. Ama her kırışta parçaları yeniden yapıştırmak istedin. bozmadan yapılmaz ki demek istedin. Ben izin vermedim. İzin verseydim; yoluma çok daha güçlü devam edecektim.
Toyluğuma göz yumdun, gözyaşlarımın çaresiz şahidi oldun. Direnmesem yardım edecektin. ÇAresizdin çünkü ben sana anlatmadım. neyi mi? Dur biraz şimdi anlatacağım. Anlatayım da ben yazarken güleyim, sen okurken. Sen kuzeninle olan tartışmanı bana isim vererek anlatmıştın önceden, gerçi isim vermesen de ben anlardım. Şu trafo meselesini söylememiştin ama yalan olmasın. Bilmez ayağına yatışım kendi içinde bir savunma cephesiydi, anlamaya çalış.
Asuman Abla
Ben trafolara inanıyorum. Mantığıma uymasa da inanacağım. Çünkü bu noktada senin de bildiğin gibi biraz bağnazım. Şöyle bir problem var ben trafolara inanıyorum ama trafo olamam, trafolara bağlanamam, bir trafo gibi yaşayamam. Ama inkar da edemem, hakkında kötü de konuşamam; nazar boncuğu gibi, onla da olmaz, onsuz da. Bizim evdeki trafo elektrik gönderiyor arada bana. Çarpılıyorum. Bizim evdeki trafo doğru çalışmıyor. Ben de öyle çarpık çarpık dolaşıyorum etrafta. Ama sakın yanlış anlama sistemin değil tamaman şahısların hatası.
Ankara'ya gelişimin bir nedeni de bu. Burada olduğum gibi trafolar arasında da muhalifim ben. Buraya gelince rahatlayacağımı sanıyordum ama trafonun gücü Ankara'ya kadar yetti, beni çarpmaya devam etti. Bir yandan buradakiler kendilerine yontmaya çalıştılarbeni. Her yanım kesiklerle, elektrik yanıklarıyola doldu anlayacağın. İşte seni de bu ateş yaktı, ben bu ateşi içime sığdıramadım çünkü. Bu konularda kapatmıştım kendimi dışarıya, çözemediğim şeyleri bilinçaltıma atıyordum. Seninle karşılaşana kadar tabi... Sen yaralarımı iyileştirmek, kafamın içini düzeltmek istiyordun, ben neden sargı bezimi çıkardın diye kızıyordum. Çünkü bu konuda kendimi çırılçıplak hissediyordum. Bana kızma n'olur sen çocuk ruhlu bilge, ben ben masallardaki üvey kardeş kılıklı mantık abidesi sadist.
Her şey için teşekkür etme vakti geldi. Kavgaların, küsmelerin, kızmaların, susmaların için. Bizi çalıştırmaya çalıştığın için. (her na kadar benim üzerimde başarılı olamasan da) Dertleştiğin, yazılarıma katlandığın, ramazandan sonraki güllaç için. Bizimle birlikte isyan ettiğin, dayanıp çekip gitmediğin için.
Tek sorun ne biliyor musun? Kıyafetlerinle daha uyumlu olsun çorapların, koyu renklilerinden seç. Böyle daha hoş durur ayakların. Bir de benim ikinci telefonum vardı, biliyor musun:)
Unutmadan anlamadım ama, bana hep sevgilim varmış gibi davrandın. Ama yok, olsa söylerdim, başka her şeyi söylediğim gibi. Çünkü ben akıllı bir kızım:)
Bir de ben seni kıskanırdım bazen, çektiğin işkencelerin bir kısmı bu yüzden. Benim bir ismim de Hümeyra, bilsen iyi olur çünkü belki ileride lazım olur. "Sanane"nin ne illet bir kelime olduğunu öğrettin bana. Eğer birisi bana karşı kullanırsa, bunu ona ödeteceğim.
Gözlerin ışıl ışıldı bir zamanlar. Bundan sonra da öyle olabilsen... Neyse ışıltılı bakışlarla karşılaş ömrün boyunca.
9 Mayıs 2008 Cuma
RENA'NIN SORGUSU
Kim bilir bir akşam üstü, belki aklına gelirim. Zihninde önceki akşamların uğultusu, birden ön plana çıkarım. Adını koyamadığın bir duygu hissedersin. Bazen bir dost elin, bazen karın ağrınım senin. Uzaktaki çocukluk arkadaşı, hadi beni bana anlat kolaysa.
Bilmediğim caddeler var. Hayatımda bir defa geçtiğim. Bir daha rastlayamadım ama onları hep özledim. Onları özlemeye devam ettiğim sürace seni sevmaya layık değilim. Geçen zaman geri gelmez diyorlar. Sen de gelmeyecekmişsin, doğru mu? Ben senin belki de kalp ağrın, ilk aşkınım bilmeden.
Benim sana söylenen sözlerim; hiç bir zaman söylenenlerden. Karanlıkta bile, bu konudan konuşmaya cesaret edemem. Ellerim kapkara olsa, tuttuğum kalemi de karartsam, yine söyleyemem istediğim kara harfleri.
Nasıldık bilirsin geçmişte, biz birbirimize acı vermeye mahkumuz. Aşkımızın geleceğinden söz edecek olsam, imkansızlık bir düğüm olur boğazıma. Konuşamam.
Belki yine de içgüdülerimizi yenemeyiz. başlarız bir ilişkiye istemeden. Kendimize verdiğimiz sözleri tutmayız. Hikayenin sonu kötü biter. Biz sobanın sıcak olduğuna ona dokunmadan inanamayız.
Bilmediğim caddeler var. Hayatımda bir defa geçtiğim. Bir daha rastlayamadım ama onları hep özledim. Onları özlemeye devam ettiğim sürace seni sevmaya layık değilim. Geçen zaman geri gelmez diyorlar. Sen de gelmeyecekmişsin, doğru mu? Ben senin belki de kalp ağrın, ilk aşkınım bilmeden.
Benim sana söylenen sözlerim; hiç bir zaman söylenenlerden. Karanlıkta bile, bu konudan konuşmaya cesaret edemem. Ellerim kapkara olsa, tuttuğum kalemi de karartsam, yine söyleyemem istediğim kara harfleri.
Nasıldık bilirsin geçmişte, biz birbirimize acı vermeye mahkumuz. Aşkımızın geleceğinden söz edecek olsam, imkansızlık bir düğüm olur boğazıma. Konuşamam.
Belki yine de içgüdülerimizi yenemeyiz. başlarız bir ilişkiye istemeden. Kendimize verdiğimiz sözleri tutmayız. Hikayenin sonu kötü biter. Biz sobanın sıcak olduğuna ona dokunmadan inanamayız.
KLİŞELER
"bazı anlarda yüzün aldığı bir ifade, sevenin belleğinde sonsuzlaşır, insan o ifadeyi herşeyden çok daha fazla özler. o yüzün sahibiyle günün birinde darıldıktan, ayrıldıktan, hatta ondan nefret ettikten sonra bile, o ifadeyi özler. bir andır o ama bütün zamanlara siner"
''hatırladığınız dünler, hayalini kurduğunuz yarınlardan daha fazla olmaya başlıyor''
"sahiden içinde her şeyin tamamen bittiğini anlaman için gitmelisin. içinin bildiği bu gerçeği kendine söyleyemiyorsun çünkü. tam bir güvenle söyleyemiyorsun. git ve gör. her şeyin bittiğini anla, ya da bitmediğini."
"onun da beni unutamamış olmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden şimdi."
"bizi en çok kendimize benzediğini düşündüğümüz insanlar üzer."
"hafızası güçlü olanların mutsuz olmaları da kaçınılmaz."
"ölenler bildiğiniz gibi kalırken, yaşayanlar hep bir hayalet olarak gezinirler ortalıkta. bir zamanlar çok sevmiş olduğunuz birinin hayaleti olarak"
''hatırladığınız dünler, hayalini kurduğunuz yarınlardan daha fazla olmaya başlıyor''
"sahiden içinde her şeyin tamamen bittiğini anlaman için gitmelisin. içinin bildiği bu gerçeği kendine söyleyemiyorsun çünkü. tam bir güvenle söyleyemiyorsun. git ve gör. her şeyin bittiğini anla, ya da bitmediğini."
"onun da beni unutamamış olmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor elimden şimdi."
"bizi en çok kendimize benzediğini düşündüğümüz insanlar üzer."
"hafızası güçlü olanların mutsuz olmaları da kaçınılmaz."
"ölenler bildiğiniz gibi kalırken, yaşayanlar hep bir hayalet olarak gezinirler ortalıkta. bir zamanlar çok sevmiş olduğunuz birinin hayaleti olarak"
YALAN SÖYLEME
Bana yalan söyleme
Seni sevdiğim için
Aramızda bu kadar hukuk oladuğu için
Bana yalan söyleme
Seni seviyorum deme
Sen sevemezsin beni
Çünkü bilirim
Bir kalbe iki masal sığmaz
Ki senin gönlünde bir destan var şimdi
Benim uçarı masalıma yer yok
Bana yalan söyleme
Seni seviyorum deme
Senin
Çilesi çekilip de
Baharı beklenen bir destanın var
Sen beni sevemezsin
Sevsen de benim gibi, benim kadar
Yok, yok eminim artık
Bana yalan söyleme
Bunca yıllık hatır var diye...
(28 şubat 2008)
(Ebiha)
Seni sevdiğim için
Aramızda bu kadar hukuk oladuğu için
Bana yalan söyleme
Seni seviyorum deme
Sen sevemezsin beni
Çünkü bilirim
Bir kalbe iki masal sığmaz
Ki senin gönlünde bir destan var şimdi
Benim uçarı masalıma yer yok
Bana yalan söyleme
Seni seviyorum deme
Senin
Çilesi çekilip de
Baharı beklenen bir destanın var
Sen beni sevemezsin
Sevsen de benim gibi, benim kadar
Yok, yok eminim artık
Bana yalan söyleme
Bunca yıllık hatır var diye...
(28 şubat 2008)
(Ebiha)
O ADAM
İpek sakallı adam,
Kültablamdaki ilk izmarit
Paketteki son dil
Parfüm kokulu adam
Aşık olduğumda, ağladığımda
Yandığımda, yaktığımda
Yanında bitip deva istediğim
Sorgulamayı bilmeyip,
Neşelendirmenin ustası
Korkusuzların şahı
Şefkatlinin padişahı
Kimse onu anlamasa da
Yurdunu en çok seven
İpek sakallı, parfüm kokulu adam...
Kültablamdaki ilk izmarit
Paketteki son dil
Parfüm kokulu adam
Aşık olduğumda, ağladığımda
Yandığımda, yaktığımda
Yanında bitip deva istediğim
Sorgulamayı bilmeyip,
Neşelendirmenin ustası
Korkusuzların şahı
Şefkatlinin padişahı
Kimse onu anlamasa da
Yurdunu en çok seven
İpek sakallı, parfüm kokulu adam...
AYRILIK ŞİİRİ
Gitme desem,
Durmaya gücün var mı?
Arkana bakmaya
Gözlerimi görmeye
Hele bu kadar kararlıyken
Hele kendine söz vermişken...
Gitmesen,
İçimdeki şarkı hiç susmasa,
Saatin pili hiç bitmese
Biliyorum,
Gideceksin
Kırmızı ayakkabıların bende kalacak
Onları benden istemeyeceksin
Onları da beni de,
Unutacaksın
En azından baharı beklesen,
Şarkımızı söylese son kez evren
Nisan yağmurları düşse saçlarına
Ben son kez ağlasam
Biliyorum
Beklemezsin baharı
Bekleyemezsin
Bu bahar bekleyenin var çünkü,
Senin de onu özlediğin bir özleyenin...
Yine de soruyorum
En azından baharı beklesen
Susuyorum
Gözlerine bakıyorum
Gözlerin ruhunun penceresi
Gözlerin mabedim
Bir rüzgar esiyor
Saçların savruluyor
Martılar çığlık atıyor
Deniz usul usul gidip geliyor
Gözlerine bakıyorum
Gözlerin ruhunun penceresi
Gözlerin mabedim
Baharlardır bekliyorum diyorsun
Baharlardır, belki düzelirsin diye
Sen hep aynı adamsın
Umarsız, sarhoş ve sabırsız
Adetten mi bilmem,
Fotograflarını istiyorsun
Hiç yok ki diyorum
Yalan söylüyorum
Bir tane var, ama vermem
Veremem
Çünkü fotografta gözlerin var
Gözlerin ruhunun penceresi
Gözlerin mabedim
Gidiyorsun!
"Gittin.
Şimdi bir mevsim degil,
Koca bir hayat girdi aramiza.
Biliyorum ne sen donebilirsin artik,
Ne de ben kapiyi acabilirim sana"*
* Murathan Mungan
Durmaya gücün var mı?
Arkana bakmaya
Gözlerimi görmeye
Hele bu kadar kararlıyken
Hele kendine söz vermişken...
Gitmesen,
İçimdeki şarkı hiç susmasa,
Saatin pili hiç bitmese
Biliyorum,
Gideceksin
Kırmızı ayakkabıların bende kalacak
Onları benden istemeyeceksin
Onları da beni de,
Unutacaksın
En azından baharı beklesen,
Şarkımızı söylese son kez evren
Nisan yağmurları düşse saçlarına
Ben son kez ağlasam
Biliyorum
Beklemezsin baharı
Bekleyemezsin
Bu bahar bekleyenin var çünkü,
Senin de onu özlediğin bir özleyenin...
Yine de soruyorum
En azından baharı beklesen
Susuyorum
Gözlerine bakıyorum
Gözlerin ruhunun penceresi
Gözlerin mabedim
Bir rüzgar esiyor
Saçların savruluyor
Martılar çığlık atıyor
Deniz usul usul gidip geliyor
Gözlerine bakıyorum
Gözlerin ruhunun penceresi
Gözlerin mabedim
Baharlardır bekliyorum diyorsun
Baharlardır, belki düzelirsin diye
Sen hep aynı adamsın
Umarsız, sarhoş ve sabırsız
Adetten mi bilmem,
Fotograflarını istiyorsun
Hiç yok ki diyorum
Yalan söylüyorum
Bir tane var, ama vermem
Veremem
Çünkü fotografta gözlerin var
Gözlerin ruhunun penceresi
Gözlerin mabedim
Gidiyorsun!
"Gittin.
Şimdi bir mevsim degil,
Koca bir hayat girdi aramiza.
Biliyorum ne sen donebilirsin artik,
Ne de ben kapiyi acabilirim sana"*
* Murathan Mungan
DOST
A. YİĞİT'E;
Bir sandalsın, en cankurtaranından
Seni kırdığımda bile empati kurabilensin
Zifri karanlık gecelerde dolunaysın
Sen ey dost
Solsa da koklanan papatlayarım gibisin
Yaşayacak gücüm kalmadığında
Hayatının yarısını,
Gülümseyecek takatim kalmadığında
Neşesinin yarısını hediye edensin
Konuşmadan teselli edebilensin
Hüzün özgürlüğümü gaspedensin
Kırmızı biberim, isotumsun
Acı veren ama tadına doyulmayan
En duygusal anlarda aklım
En salt mantık günlerimde yüreğimsin
Yokuş yukarı yollardaki mola yerleri
Nasıl hiç boş kalmazsa
Hiç usanmazsın beni anlamaktan
Ben korkuyorum oysa
Yanlışlar yapmaktan, düşüp kalkamamaktan
Sen elimden tutanımsım
Elli yıl sonra
Bu günkü hayallerimiz anı olsun!
Bir sandalsın, en cankurtaranından
Seni kırdığımda bile empati kurabilensin
Zifri karanlık gecelerde dolunaysın
Sen ey dost
Solsa da koklanan papatlayarım gibisin
Yaşayacak gücüm kalmadığında
Hayatının yarısını,
Gülümseyecek takatim kalmadığında
Neşesinin yarısını hediye edensin
Konuşmadan teselli edebilensin
Hüzün özgürlüğümü gaspedensin
Kırmızı biberim, isotumsun
Acı veren ama tadına doyulmayan
En duygusal anlarda aklım
En salt mantık günlerimde yüreğimsin
Yokuş yukarı yollardaki mola yerleri
Nasıl hiç boş kalmazsa
Hiç usanmazsın beni anlamaktan
Ben korkuyorum oysa
Yanlışlar yapmaktan, düşüp kalkamamaktan
Sen elimden tutanımsım
Elli yıl sonra
Bu günkü hayallerimiz anı olsun!
SEN
Hayalim
Sadece sendin işte
Yok ötesi
Ne şeklini değiştirmeye çalışırım
Ne de
Canını acıtırım
Otobüste cama yaslanmış
Hayal kurarken usulca
Her durakta
Senlerce sen iner otobüsten
İnenden de çok
Senlerce sen biner otobüse
Sadece sendin işte
Yok ötesi
Ne şeklini değiştirmeye çalışırım
Ne de
Canını acıtırım
Otobüste cama yaslanmış
Hayal kurarken usulca
Her durakta
Senlerce sen iner otobüsten
İnenden de çok
Senlerce sen biner otobüse
ALT ALTA DÜZ YAZI
Gece üç,
Aniden uyanıyorum.
Kulağımda bir şarkı,
Söyleyen gel diye çağırıyor,
Dayanamıyormuş.
Nasıl farketmedim şimdiye kadar diye
Kaybettiğim aşklara ağlıyorum.
Nedenini bilmeden
Üzerimde dağların ağırlığı
Ne anlatabileiyorum kimseye
Ne kimseyi anlayabiliyorum
Ağlıyorum
Gözyaşlarımın önündeki barajlar yıkılıyor
Gözyaşlarım yetmiyor yüreğimi boşaltmaya
İçim kararmış
Fallarımda çıkıyor.
Korkuyorum
Hayat bana kötü süprizler yapacak diye
Sevdiklerimi benden alacak diye.
Çok korkuyorum
Sevdiklerimin benden haberi olmadan
Son nefesimde onların gözüne bakmadan
Tek başıma, uzaklarda
Ölmekten çok korkuyorum
Dört duvaar
Kolkola verip
Sıkıştırıyorlar beni
Ortalarında
Çok korkuyorum
Her şey olması gerektiği gibi
Deniz hava ve su
Yarın da böyle olacak mı
Bu gün bana yetmiyor
Yarınların olası karanlığından
Korkuyorum
Bu günden yarını aydınlat diyorlar
Bir mum yakmak istiyorum
Mumu elime alsam da
Çakmağı ateşlemek
Cesaret ister
Vazgeçiyorum
Bir stres, bir baş ağrısı
Bir yalnızlık, bir hüzün
Sağa yatık bir yazı
Dişlerin ağrıyor çenemi sıkmaktan
Uyurken bile
Dinlenemiyorum
Debeleniyorum hayat karşısında
Daha erkenden "keşke" diyorum
Uzun bir aradan sonra
Süsleniyorum
Aniden uyanıyorum.
Kulağımda bir şarkı,
Söyleyen gel diye çağırıyor,
Dayanamıyormuş.
Nasıl farketmedim şimdiye kadar diye
Kaybettiğim aşklara ağlıyorum.
Nedenini bilmeden
Üzerimde dağların ağırlığı
Ne anlatabileiyorum kimseye
Ne kimseyi anlayabiliyorum
Ağlıyorum
Gözyaşlarımın önündeki barajlar yıkılıyor
Gözyaşlarım yetmiyor yüreğimi boşaltmaya
İçim kararmış
Fallarımda çıkıyor.
Korkuyorum
Hayat bana kötü süprizler yapacak diye
Sevdiklerimi benden alacak diye.
Çok korkuyorum
Sevdiklerimin benden haberi olmadan
Son nefesimde onların gözüne bakmadan
Tek başıma, uzaklarda
Ölmekten çok korkuyorum
Dört duvaar
Kolkola verip
Sıkıştırıyorlar beni
Ortalarında
Çok korkuyorum
Her şey olması gerektiği gibi
Deniz hava ve su
Yarın da böyle olacak mı
Bu gün bana yetmiyor
Yarınların olası karanlığından
Korkuyorum
Bu günden yarını aydınlat diyorlar
Bir mum yakmak istiyorum
Mumu elime alsam da
Çakmağı ateşlemek
Cesaret ister
Vazgeçiyorum
Bir stres, bir baş ağrısı
Bir yalnızlık, bir hüzün
Sağa yatık bir yazı
Dişlerin ağrıyor çenemi sıkmaktan
Uyurken bile
Dinlenemiyorum
Debeleniyorum hayat karşısında
Daha erkenden "keşke" diyorum
Uzun bir aradan sonra
Süsleniyorum
8 Mayıs 2008 Perşembe
SAKIN DERDİM OLMA DEVAYKEN
Güzel kız, ışık kız; nolur bakma bana böyle cilveyle. Nolur savurma saçlarını rüzgarda, köşeyi dönerken son kez bakma arkana her gün.
Korkuyorum çünkü, hem de çok. Ben hiç ziyansız aşk yaşamadım çünkü. Kötü şeyler olacak kötü... Korkuyorum.
Korkuyorum çünkü, hem de çok. Ben hiç ziyansız aşk yaşamadım çünkü. Kötü şeyler olacak kötü... Korkuyorum.
Sen devam edersen böylelikle, ben gözlerimi alamazsam senden, bir gün takip ediveririm seni, yakalarım bir tenha sokakta. Adını sorarım, adımı söylerim. Kızarırsın, bozarırsın inceden.
Artık günaydınlaşırız her sabah ve her akşam zorla vedalaşırız. Okul koridorlarında uzun uzun bakışırız. Gün olur yolumu değiştiririm, sizin eve birlikte yürürüz. Melekler gıpta eder bana , ben senin cennet kokan ellerini tutarken. Bazı sabahları kapıya çıktığında beni görürsün, okula birlikte gideriz.
Ama işte fazlası olmaz be güzel kız, olmaz bulut perisi, olmaz liloz çiçeğim. Burası o büyük, güzel ve uzak şehirlere benzemez. Burada babalar kızlarının erkek arkadaşlarıyla tanışmazlar. Kızlar da erkek arkadaş edindiklerini, birini beğendiklerini kendilerine bile itiraf edemezler. İşte bu yüzden o nefti gözlerini dikme üzerime . Kirpiklerini ok ok atma gönül bahçeme. Bende yalan yok, çok güzelsin gerçekten. Ama işte korkuyorum yine de. engel olamıyor güzelliğin korkularıma.
Sen devam edersen böylelikle; zaman geçtikçe bağlanırım sana, giderek daha çok severim seni. Komşular görür bizi, yetiştirirler dakikasında ananla babana. Baban sana bağırır çağırır. Annen "Aman vurma kurbanın olam, bir daha yeltenmez böyle şeylere." der. Senin için kendini heder eder. O yalvardıkça babana, içinde bir isyan yürür. Ananın belini berkitmek için babandan özür dilersin, babanın elini öpersin.
Bir daha okul mokul hayal olur sana. Bir de üstüne on beş yaş büyük amcaoğlunla nişanlarlar seni. O vakit dayanamam işte ben. Hem de fikrimce, bizimkisi sevdaların en karasıyken. Hasbel kader karşılaşırsak yolda, yüzünü çevirirsen; yere düşer yüreğim, davranıp alamam. Düğün yaparlar, davullar zurnalar susmak bilmez. Beni tanıyanlar "Son günlerde bu oğlana bir haller oldu"der geçerler.
Duyarım bir yerlerden; seni dövüyormuş, içkiciymiş diye. İşte o gün duramam yerimde, susamam. Ne gariban anamı dinlerim, ne gitme diyen bacımı.Bir fatiha okuyup vedalaşırım babamla. Sandıktan baba emanetini alır, çıkar gelirim evine.
Kapıyı gözü çürük bir kadın açar, kucağında bebesi. Bir hışım, bir öfke dolar boğazıma yutkunamam. Kimmiş sorusuna cevap almaya pijamalı, beyaz fanilalı bir adam gelir kapıya. "ne istiyorsun?" der bir de utanmadan. Hiçbir şey istemiyorum derim, adrese teslim bir kurşun vardı bende, onu vermeye geldim. Ateşlerim silahı çürük gözlerinin önünde. Haykırırım sonra fıstık ağaçlarına, gökyüzüne; "SEVİYORDUM ULAN BEN BU KIZI!!!" Fıstıklar ne yapacaklarını bilemez, şaşkınlıktan kalakalırlar yerlerinde.
Ben çöker otururum eşiğe, yerde yatan pijamalı adamın az ilerisine. Su getirirsin, içerim. Hiç konuşmam belki bir süre inlerim. Çocuk ağlamaya başlar, sen de birlikte. Bir bakarım mahalleli sarmış ortalığı, fısıltılar uğultuya dönüşmüş. Sen içeri girmişsin, polis gelmiş. Bir bakarım hapisanedeyim. Harbiden katil olmuşum, geleceğim sönmüş, hayatım yanmış. Feda olsun derim, tek o rahat etsin de ben katil olayım.
Oraya da alışırım. Nasılsa uzun süre yerlisiyim deyip, volta attığım yerleri benimserim. Bir de tesbih edinirim. Oh mis! Mevla'dan daha ne isterim.
Duyarım anam üzüntüden hastalanmış, bacımı da Çoban Hasan almış. Sen de ortada kalmışsın, içindeki isyan yürümüş, kendini asmışsın.
Hani o bir şey değil de çocuk ortada kaldı. Vallahi en çok ona üzüldüm. Ne anamın hastahanede kimsesiz ölüşü, ne senin kendini asışın o kadar koydu.
İşte bu yüzden saçlarını savurma, zaten yağmur yağıyor, üşütürsün. Nefti gözlerini başka yere çevir. Çek git sevda şervanı, çek git çöl kardeleni. Senin adını bilmeden mecnunsam böyle, bir de kokunu duyarsam hiç bahar gelmez ömrüme. Çek git işte sevdiğim, çok söyletme adamı.
Ben avukat olacağım. Yüreği mecnun, elleri bilmeden silahlıları savunacağım. En son da dünyaya eski bir sevda masalını haykıracağım.
(Dijaber'den alıntıdır.)
7 Mayıs 2008 Çarşamba
İLLA SINIFLANDIRACAĞIZ YA, BİR BU EKSİKTİ
Üç kız konuşuyordu. Birincisi "Nefret ederim üşüyen erkeklerden. Çok aciz görünürler bana. Azıcık kalın giyinmek bu kadar mı zor? Ne olursa olsun üşüdüyse bile bana neden söylemeli ki? Çok zavallı görünüyorlar." dedi. İkincisi " Ben de üşümeyen erkeklerden nefret ederim. Üşümüyorum diyen erkek yalancıdır. Hiç gerek olmayan bir konuda bile böylesine yalan söylebilen bir insan benim için bitmiştir. Onlar da insan, üşümekten daha doğal ne olabilir ki? Tabi ki üşüyecek" dedi. Üçüncüsüne sordular. O da "Haklısınız." dedi, başka yorum yapmadı.
BİR DERS
Dışa doğru yürünerek karizmatik olunabilseydi, penguenlerden daha karizmatik kimse olmazdı dünyada. İyi espri yapabiliyor olmak iyi ders anlatılabildiği anlamına gelmez. Çok konuşma geveze matematik dersinde demek, iyi bir espri değildir.
Bu gün çok uzun bir süre sonra okulu sevdim. Derste olmaktan memnun oldum. Derse hazırlık yapıp da gitmiş olmayı istedim. Dün gece olanlardan sonra pek mümkün değildi ya neyse. En azından ödev yapmayı deneyebilirim.
Bu gün çok uzun bir süre sonra okulu sevdim. Derste olmaktan memnun oldum. Derse hazırlık yapıp da gitmiş olmayı istedim. Dün gece olanlardan sonra pek mümkün değildi ya neyse. En azından ödev yapmayı deneyebilirim.
FİYAKA HANİ?
İsmet Özel "Acı ruhun fiyakasıdır." diyor. Seneca da "Sevip de kaybetmek, sevmemiş olmaktan iyidir." diyor. Bu adamlar insanı resmen çılgınlığa teşvik ediyorlar. Kafamdan uzaklaştırmaya çalışıyorum ikisini de. Öyle sandığım gibi kolay olmuyor. Kocaman kelli felli adamlar kolay kalkarlar mı oturdukları yerden.
Yarın ne getirecek? Sevmekten korkan bir yürek mi bekliyor beni? Duygularımı kontol edemiyor olsaydım keşke, mantık tuzaklarına düşmezdim o zaman. Kendime, fiyakalı bir ruhu kim istemez, kıvaç duy kendinle diyorum. Bana inanmadığı gibi benimle dalga geçiyor bir de. Daha çok küçüksün diyorum. Evet öyle ve öyle bir yük almışım ki omzuma, dağlar kabul etmemiş. Bir kez daha hatırlıyorum.
Elimde olsaydı, tüm beyinlere kazırdım şu cümleyi; “Kendi gönlünden haberi olmayan kişi nasıl olur da başkasının gönlüne yol bulabilir?”.
Yarın ne getirecek? Sevmekten korkan bir yürek mi bekliyor beni? Duygularımı kontol edemiyor olsaydım keşke, mantık tuzaklarına düşmezdim o zaman. Kendime, fiyakalı bir ruhu kim istemez, kıvaç duy kendinle diyorum. Bana inanmadığı gibi benimle dalga geçiyor bir de. Daha çok küçüksün diyorum. Evet öyle ve öyle bir yük almışım ki omzuma, dağlar kabul etmemiş. Bir kez daha hatırlıyorum.
Elimde olsaydı, tüm beyinlere kazırdım şu cümleyi; “Kendi gönlünden haberi olmayan kişi nasıl olur da başkasının gönlüne yol bulabilir?”.
TABULA ROSSA
Ukala bir çocuktum . Her şeyi bildiğimi düşünürdüm. Bana öğretilen her şey unuttuklarımı hatırlatmaktı fikrimce. Anlayamadığım şeylerse; yanlış kurulmuş mantık sistemleri. O zaman tabula rossa deseler, tüm hıncımla itiraz ederdim herhalde. Oysa şimdi on yedi yıl geçmişken, tabula rossa karalamalarla dolmuşken, hem ruhen hem bedenen bir gariplik var üzerimde. Bu gün ANOZDER sonuçları açıklandı. 120 soruda 3 yanlış yapan Mersinli bir arkadaş birinci oldu. Sosyolojik bir deney yapıldı sınıf üzerinde, sonuçları gözlemlemek çok eğlenceliydi. Bizim okulun öğrencileri erkeklerin kendilerini ders konusunda geçmesini kabullenmişler. Savaşları kendileriyle. Kendi içlerinde yok olmaya mahkumlar haliyle.
Dün hıdırellezdi. İçimde nedenini kestiremediğim bir coşku. Gökyüzü çok güzeldi, gece bile aydınlıktı adeta. Ne Fırat vardı etrafımda, ne de gül ağacı. Bahçede dolandım baya bir. Duvara karşı dilekler tuttum. Hayatımı düzenlemeye karar verdim bir kez daha. takvimerden haber vereyim istedim, bir kuş olup başka cennet bahçelerine konayım istedim. Yıllar geçiyor, o kadar yoğun hissediyorum ki şu sıralar. Yüzüm değişiyor, büyüyorum. Dün uyumak için güya geceyarısını bekleyecektim, içimdeki meleği yıldızlara üfleyecektim.
Yanıma geldi. Benim için bir yazı yaz, dedi. Güldüm, canımı acıttığını söyledim. Senin canın da amma kolay acıyor dedi. Zorlama, senin için yazarsam kalemimideki kurşun erir dedim. Biliyorum karşında eridiğini de bu yazmana engel değil dedi. Hayır, karşında erimiyorum; yazdıklarım gözyaşlarımdır, bilmiyor musun? dedim. Biliyorum dedi, biliyorum da sen de vurdumduymazsın. Belki doğru yere vurmuyorsundur dedim. Hayır doğru yere vurduğuma eminim de senin duymaya niyetin yok dedi. O zaman sen çok sert vuruyorsun, vurduğun yeri yıkıyorsun, ondan duyamıyorum dedim. Beni bu hale getiren sensin, dedi. Sen öyle diyorsan doğrudur dedim ben de. Gitti. Gece yarısı falan hikaye, vurdum kafayı yattım. Zaten bahar geldi, ben Japonlara döndüm yine.
Yazılılar da bir türlü bitmiyor dört tane var daha. Üçüncü yazılı kavramını kaybetmek istiyorum bu yıl da. -Çok komik ya, bazıları sadece bavul taşıtmak için sevgili ediniyormuş-
Bu gün bahar şenlikleri başlıyor, bahara konferans salonunda başlayacağız, ilginç! Cuma gümü film gösterimi var, bağlamamla küstürüldüm, yarın final maçı var.
Birilerine şarkı hediye edesim var.Yazacak çok şey birikti. Proje hayatım bitti galiba, üç saatte yaparım yine belki, yoksa yok. Zaten ordaki millet kalitesini facebookta belli etti. Geçmesini gönülden istediklerim geçemedi ama gözyaşlarını bile izleyemedim. Ha hatırlamışken dün vurdumduymazdan başka duygusuz damgası da yedim. Haklı bir yerde, duygularının var olması onları göstermene gerek yok manasını taşımaz. Neredeyse geri dönülmez kararlar veriyordum. Neyse dedim, yazmaya sığındım bu sefer de.
"Bana kısmet değil dizinde yatmak,aman aman dizinde yatmak, dizinde yatıp da yüzüne bakmak" işte bağlamamla aramı bozan kelimeler. Bir de insanlarla eğlenmek çok zevkli. Her şeyi bilmelerine gerek yok zaten. Lise bitince söyleyeceğim dedim hangi takımı tuttuğumu, bilenler ne de güzel gülüyor.
İyimser olmaya karar verdikten sonra tavuk yiyebileceğimi düşünenler yanılıyor galiba, bu Ankara vejeteryan bile yapar insanı.
Dün hıdırellezdi. İçimde nedenini kestiremediğim bir coşku. Gökyüzü çok güzeldi, gece bile aydınlıktı adeta. Ne Fırat vardı etrafımda, ne de gül ağacı. Bahçede dolandım baya bir. Duvara karşı dilekler tuttum. Hayatımı düzenlemeye karar verdim bir kez daha. takvimerden haber vereyim istedim, bir kuş olup başka cennet bahçelerine konayım istedim. Yıllar geçiyor, o kadar yoğun hissediyorum ki şu sıralar. Yüzüm değişiyor, büyüyorum. Dün uyumak için güya geceyarısını bekleyecektim, içimdeki meleği yıldızlara üfleyecektim.
Yanıma geldi. Benim için bir yazı yaz, dedi. Güldüm, canımı acıttığını söyledim. Senin canın da amma kolay acıyor dedi. Zorlama, senin için yazarsam kalemimideki kurşun erir dedim. Biliyorum karşında eridiğini de bu yazmana engel değil dedi. Hayır, karşında erimiyorum; yazdıklarım gözyaşlarımdır, bilmiyor musun? dedim. Biliyorum dedi, biliyorum da sen de vurdumduymazsın. Belki doğru yere vurmuyorsundur dedim. Hayır doğru yere vurduğuma eminim de senin duymaya niyetin yok dedi. O zaman sen çok sert vuruyorsun, vurduğun yeri yıkıyorsun, ondan duyamıyorum dedim. Beni bu hale getiren sensin, dedi. Sen öyle diyorsan doğrudur dedim ben de. Gitti. Gece yarısı falan hikaye, vurdum kafayı yattım. Zaten bahar geldi, ben Japonlara döndüm yine.
Yazılılar da bir türlü bitmiyor dört tane var daha. Üçüncü yazılı kavramını kaybetmek istiyorum bu yıl da. -Çok komik ya, bazıları sadece bavul taşıtmak için sevgili ediniyormuş-
Bu gün bahar şenlikleri başlıyor, bahara konferans salonunda başlayacağız, ilginç! Cuma gümü film gösterimi var, bağlamamla küstürüldüm, yarın final maçı var.
Birilerine şarkı hediye edesim var.Yazacak çok şey birikti. Proje hayatım bitti galiba, üç saatte yaparım yine belki, yoksa yok. Zaten ordaki millet kalitesini facebookta belli etti. Geçmesini gönülden istediklerim geçemedi ama gözyaşlarını bile izleyemedim. Ha hatırlamışken dün vurdumduymazdan başka duygusuz damgası da yedim. Haklı bir yerde, duygularının var olması onları göstermene gerek yok manasını taşımaz. Neredeyse geri dönülmez kararlar veriyordum. Neyse dedim, yazmaya sığındım bu sefer de.
"Bana kısmet değil dizinde yatmak,aman aman dizinde yatmak, dizinde yatıp da yüzüne bakmak" işte bağlamamla aramı bozan kelimeler. Bir de insanlarla eğlenmek çok zevkli. Her şeyi bilmelerine gerek yok zaten. Lise bitince söyleyeceğim dedim hangi takımı tuttuğumu, bilenler ne de güzel gülüyor.
İyimser olmaya karar verdikten sonra tavuk yiyebileceğimi düşünenler yanılıyor galiba, bu Ankara vejeteryan bile yapar insanı.
AHKAM
Gerçek sevginin içinde hesap olur mu? Bu hesabın sevdiğinin ve senin geleceğiniz üzerine olması durumu meşrulaştıtır mı? Bencilliğimizi sevdiğimizin üzülmesi korkusunun üzerine yıkmak ne kadar doğru? Gerçekten seviyorsa insan, ama gerçekten; sevilmemek korkusu diye bir şey yoktur onda. Bir mertebeden sonra sevilenle değil sevginin kendisiyle ilgilenmeye başlar insan. Sonuçta sevilenin geri planda kalıp, sevginin sevildiği bir tablo çıkar karşımıza. Öyle bir hale gelir ki insan sevdiğinin onu sevmemesi umurunda olmaz. İşte tam o noktada haykırası gelir; "SENİ SEVMEK İÇİN SANA MUHTAÇ DEĞİLİM." Ben zaten o kadar sevmişim ki seni, ben sen olmuşum. Bundan sonra yüzüme bakmasan ne gam.. Her gün aynada gördüğüm senden başkası değil ki. Gülüşüm sen olmuştur, nefes alışım sen. Bundan sonra ey zalim, bana ne senden!
İŞTE BÖYLE SEVİLMELİ İNSAN
İŞTE BÖYLE SEVİLMELİ İNSAN
6 Mayıs 2008 Salı
İLK NEFES
Koca bir nefes çekiyor içine, tüm dünyayı almak ister gibi, yarin kokusunu tüm dünyadan ayırıp içine saklamak ister gibi. Büyüdüğünü sanıyor. Oysa içine çektiği tek şey katran, nikotin ve biraz da kir.
Kötü bir düşüncesi yoktu aslında başlarken, sigaranın dumanına sarıp saklayacaktı sevdiğini. Onu evrenin bütün kötülüklerinden koruyacaktı. Yapabildi mi? Hayır. Şıpsevdi birisini sevmişti malesef. Kız üç gün sonra ondan sıkılıvermişti. Aradan çok zaman geçmeden başkasıyla gülüp konuşurken gördü onu. Sigaranın dumanı bile yetmemişti yarini sarıp saklamaya. Çünkü yari sarınıp saklanmak istememişti. Kendini bir yeşilçam filminde gibi hissetti.
Her zaman sarılıyormuş gibi görünen x'lerin iki kolu bile mücadele içindeki, yenişememeye mahkum kılıçlara dönüştüler. Yeni kelimeler, yeni cümleler aradı kendine. Kıza yazdığı şiirlerin gözlerine bir daha bakamadı ama onları atmaya da kıyamadı. Kıvırcık saçlı bebekler canını acıttı, bir türlü hayallerini öldüremedi. Her gün baktığı manzara, yürüdüğü yollar, bindiği otobüsleri sakladı içinde. İlk aşkının macerası sigara alışkanlığı olarak kaldı bünyesinde.
Kötü bir düşüncesi yoktu aslında başlarken, sigaranın dumanına sarıp saklayacaktı sevdiğini. Onu evrenin bütün kötülüklerinden koruyacaktı. Yapabildi mi? Hayır. Şıpsevdi birisini sevmişti malesef. Kız üç gün sonra ondan sıkılıvermişti. Aradan çok zaman geçmeden başkasıyla gülüp konuşurken gördü onu. Sigaranın dumanı bile yetmemişti yarini sarıp saklamaya. Çünkü yari sarınıp saklanmak istememişti. Kendini bir yeşilçam filminde gibi hissetti.
Her zaman sarılıyormuş gibi görünen x'lerin iki kolu bile mücadele içindeki, yenişememeye mahkum kılıçlara dönüştüler. Yeni kelimeler, yeni cümleler aradı kendine. Kıza yazdığı şiirlerin gözlerine bir daha bakamadı ama onları atmaya da kıyamadı. Kıvırcık saçlı bebekler canını acıttı, bir türlü hayallerini öldüremedi. Her gün baktığı manzara, yürüdüğü yollar, bindiği otobüsleri sakladı içinde. İlk aşkının macerası sigara alışkanlığı olarak kaldı bünyesinde.
ANNE NAMZETLERİ
"Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaşta oyunda oynaşta olmakla suçlanmadım hiç. Çünkü Fatih'in torunları, erkek olmayanı ancak Fatihler yetiştirmeye layık buluyordu." Bu cümleler ülkemin kendisine ümit bağladığı gençliğin dimağından çıktı. Dimağından kir aktığını söyleyenlere kızıyordu genç, kızarken karşısındakinin haklı olma ihtimalini veya düşüncelerindeki haklılık yüzdesini ölçmediğini düşünmeden. Genç gençliğin de verdiği bir sabırsızlıkla karşısındakine saldırıyordu. Artık karşısındakinin insanlığı, onuru, verecek cevabı onun için önemli değildi. Genç doğru olanı yapıyor, karanlığı yırtıp, aydınlık sayfalar açıyordu insanına.
Fatihler yetiştirmeyi kendisi ve akranlarını küçültmeye neden olan bir süreç olarak görürken, ne için yaratıldığını, içgüdülerini ve fıtratını göz önünden kaldırıp tavan arasına fırlatıyordu.
Kadınların pencereden bile bakamayan ucubeler haline gelmeleri normal karşılanamaz. Günümüz toplumunun yarının Fatihlerine anne olacak, onları yetiştirecek bireyleri ortalama düzeyin üzerinde bir bilgi, görgü ve duyuşa sahip olsunlar isteriz. Bu kişileri ortalamanın üzerinde bir hale getirmek uğruna onları asli görevlerinden uzaklaştırırsak, yarının Fatihlerini doğmadan öldürmüş oluruz.
Kadın bilgili, görgülü, fikir sahibi, özgüvenli olmalı ki çocuğunun dünyasını bilinçli fikirler çerçevesinde geliştirebilsin. Kadının bilgisi ukalalık kıvamına gelmemeli ki asli görevlerini küçümsemesin. Fatih yetiştirmek kavramını ancak gibi bir ifadeyle yan yana kullanmasın.
Fatihler yetiştirmeyi kendisi ve akranlarını küçültmeye neden olan bir süreç olarak görürken, ne için yaratıldığını, içgüdülerini ve fıtratını göz önünden kaldırıp tavan arasına fırlatıyordu.
Kadınların pencereden bile bakamayan ucubeler haline gelmeleri normal karşılanamaz. Günümüz toplumunun yarının Fatihlerine anne olacak, onları yetiştirecek bireyleri ortalama düzeyin üzerinde bir bilgi, görgü ve duyuşa sahip olsunlar isteriz. Bu kişileri ortalamanın üzerinde bir hale getirmek uğruna onları asli görevlerinden uzaklaştırırsak, yarının Fatihlerini doğmadan öldürmüş oluruz.
Kadın bilgili, görgülü, fikir sahibi, özgüvenli olmalı ki çocuğunun dünyasını bilinçli fikirler çerçevesinde geliştirebilsin. Kadının bilgisi ukalalık kıvamına gelmemeli ki asli görevlerini küçümsemesin. Fatih yetiştirmek kavramını ancak gibi bir ifadeyle yan yana kullanmasın.
5 Mayıs 2008 Pazartesi
MUTLULUĞUMUN ÜZERİNDEKİ KARA GÖVDE
Bazen çok kızıyorum sana, görmezden gelmeyi marifet saydığın için. Cevaplamak istemediğin soruları görmezden geliyorsun, gözüne soktuğum ünlemleri görmezden geliyorsun, bir de beni görmezden geliyorsun...
Mutluluğa dokunmaya en fazla yaklaştığım anlar, imkansız bir aşkın gece uyutmayan sıcaklığı yakıyor beni, bir kez daha direniyorum sigaraya.Ankara manzarasıyla yetiniyorum; taş binaların göz kırpan ışıkları, seçebilirsen Kocatepe ve o adlandıramadığım yuvarlak.
Mutluluğun gözleri kahverengi biliyor musun? Yoldan gelmiş, yorgunmuş. Terini siliyorum, sen kokuyor. Artık hatırlamıyorum nasıl koktuğunu, anlık esintiler geliyor burnuma, o kadar... Muhtemelen bıraktığım gibi kokmuyorsun, zaten sen seni bıraktığımı da bilmiyorsun. Bir sigara, bir sen... Direniyorum!
Bir adam; gözleri çiğ bir mavi, denizi hatırlatıyor ama insanı ısıtamıyor. Kellik olmasa da seyrelti emareleri görülüyor saçlarında. Buraya fazla takılmıyorum; zira her erkek potansiyel keldir. Gereğinden fazla düğme açmış gömleğinde. Şirin olduğundan emin, iki büyük çukur gamzeleriyle gülümsüyor. Çenesi sakal olmadan top sakal gibi durabilen tiplerden, bu adam beni kendine ısındıramıyor. Bunun herkesin bayıldığı fakat benim itici bulduğum dış görünüşüyle alakası olsa da bu çok fazla belirleyici değil. Bu adam Tuna Kiremitçi, hani liseli kızların okuyabileceği kıvamda yazıyor dedikleri, bir ara İclal Aydın'la takılan. Adamdan nefret bile ediyor olabilirim. Ama bu onu okumaktan kendimi alabildiğim anlamına gelmiyor. Yanlış anlaşılmak istemem, hayranı falan değilim, yazdıklarını okumayı bırakma kıvamına geliyorum bazen; A.Ş.K.'ı alaturka şarkılar korosu olarak açtığında olduğu gibi. ben bile daha güzel yazardım bu yazıyı diyorum, kitabın sayfalarını son bir kez karıştırırken cümleleri takılıyor beynime, bana adeta ilham veriyor. Kendimi anlayamıyorum.
Anlayamadığım şeyler çok takılır kafama, çözemediğim insanlar sürekli meşgul eder, çözünce rahatlarım, gülümserim ve bir sigara yakmam tabiki de...
Tuna Kiremitçi çok zor bir insan olmadı Allah'tan, zihnimi onunla meşgul etmek istemezdim zaten. İtiraf ediyorum, ben bu adamı kıskanıyorum. Benim gibi saçma sapan şeyler yazıyor ve romanları yazma debelenmelerinden ibaret, arada spot cümleler kuruyor o kadar. Bakarsan onun n tane kitabı basıldı, kızlar ona hasta ve en önemlisi onu okuyorlar. Ün gerçekten umrumda değil, kızların ilgisi de en son isteyeceğim şey(= Ama okunmak istiyorum ben, yazdıklarımın ümit verici oduğunu yetkin bir ağızdan duymak. Belki Tuna Kiremitçi'den kim bilir? O zaman gözüme batmayabilir o satırların arasında dolaşan hantal gövdesi.
Bırakıyorum Tuna Kiremitçi'yi ve mutluluğu düşünüyorum...
Mutluluğa dokunmaya en fazla yaklaştığım anlar, imkansız bir aşkın gece uyutmayan sıcaklığı yakıyor beni, bir kez daha direniyorum sigaraya.Ankara manzarasıyla yetiniyorum; taş binaların göz kırpan ışıkları, seçebilirsen Kocatepe ve o adlandıramadığım yuvarlak.
Mutluluğun gözleri kahverengi biliyor musun? Yoldan gelmiş, yorgunmuş. Terini siliyorum, sen kokuyor. Artık hatırlamıyorum nasıl koktuğunu, anlık esintiler geliyor burnuma, o kadar... Muhtemelen bıraktığım gibi kokmuyorsun, zaten sen seni bıraktığımı da bilmiyorsun. Bir sigara, bir sen... Direniyorum!
Bir adam; gözleri çiğ bir mavi, denizi hatırlatıyor ama insanı ısıtamıyor. Kellik olmasa da seyrelti emareleri görülüyor saçlarında. Buraya fazla takılmıyorum; zira her erkek potansiyel keldir. Gereğinden fazla düğme açmış gömleğinde. Şirin olduğundan emin, iki büyük çukur gamzeleriyle gülümsüyor. Çenesi sakal olmadan top sakal gibi durabilen tiplerden, bu adam beni kendine ısındıramıyor. Bunun herkesin bayıldığı fakat benim itici bulduğum dış görünüşüyle alakası olsa da bu çok fazla belirleyici değil. Bu adam Tuna Kiremitçi, hani liseli kızların okuyabileceği kıvamda yazıyor dedikleri, bir ara İclal Aydın'la takılan. Adamdan nefret bile ediyor olabilirim. Ama bu onu okumaktan kendimi alabildiğim anlamına gelmiyor. Yanlış anlaşılmak istemem, hayranı falan değilim, yazdıklarını okumayı bırakma kıvamına geliyorum bazen; A.Ş.K.'ı alaturka şarkılar korosu olarak açtığında olduğu gibi. ben bile daha güzel yazardım bu yazıyı diyorum, kitabın sayfalarını son bir kez karıştırırken cümleleri takılıyor beynime, bana adeta ilham veriyor. Kendimi anlayamıyorum.
Anlayamadığım şeyler çok takılır kafama, çözemediğim insanlar sürekli meşgul eder, çözünce rahatlarım, gülümserim ve bir sigara yakmam tabiki de...
Tuna Kiremitçi çok zor bir insan olmadı Allah'tan, zihnimi onunla meşgul etmek istemezdim zaten. İtiraf ediyorum, ben bu adamı kıskanıyorum. Benim gibi saçma sapan şeyler yazıyor ve romanları yazma debelenmelerinden ibaret, arada spot cümleler kuruyor o kadar. Bakarsan onun n tane kitabı basıldı, kızlar ona hasta ve en önemlisi onu okuyorlar. Ün gerçekten umrumda değil, kızların ilgisi de en son isteyeceğim şey(= Ama okunmak istiyorum ben, yazdıklarımın ümit verici oduğunu yetkin bir ağızdan duymak. Belki Tuna Kiremitçi'den kim bilir? O zaman gözüme batmayabilir o satırların arasında dolaşan hantal gövdesi.
Bırakıyorum Tuna Kiremitçi'yi ve mutluluğu düşünüyorum...
SENİ İÇEREN MASALLARIM ANLATILACAK KADAR KISA DEĞİLLER
Bu yüzden susuyorum işte, giderek daha çok kaçıyorum kendi içime, labirentler yapıp, dehlizlerde kayboluyorum. Hayat güzel yine de; bu gün yine yağmur yağdı, Ankara bu yaz susuzluk çekmeyecek. Bir türlü gelmiyor beklenenler, beklenen insanlar, beklenen mevsimler... Diyor ya; "Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne şeytan bir günahı, seni beklediğim kadar". Her okuyuşumda, her duyuşumda ve her aklıma gelişinde beni tekrar tekrar başka alemlere uçuruyor, anıları dört koldan yıkıyor üzerime. Anı dediysem, yine kendi kendime... Kar yağdığında "O"nun ismini yazarak yürümek yolda, tabi "O"nun haberin yok. Yağmur yağınca ıslak demirin kızarmış avuçlara iyi geldiğini hatırlayış, gözümün önünde sıçana dönmüş titrek bünyeler, saçın ucundan damlayan sular... Gereksiz şeyleri hatırlamakta bir numarayım işte!
Yine de kısa değiller masallarım; apaydınlık, güneşli bir sonbahar günü başlıyorlar. Bitmek bilmiyorlar, bitmesinler zaten. Ben anlatmasam da olur, yeter ki masal devam etsin. Ankara veya başka bir yer, farketmez. Bir Moskova olmasın yeter. İyi anıları unutmayan akıl kötüleri de öyle kolay silemiyormuş. Ama Ankara da sıktı artık, bir şehir içinde sevilen insanlar oldukça güzelleşirmiş, giderek daha iyi anlıyorum bunu.
Senin haberin yok ama sana söz vereyim, eğer masalının bir parçası olursam bir gün anlatacağım her şeyi sondan başa, başka bir şekilde vakit yetmez zaten, başka şekilde merakım dinmez zaten.
Yine de kısa değiller masallarım; apaydınlık, güneşli bir sonbahar günü başlıyorlar. Bitmek bilmiyorlar, bitmesinler zaten. Ben anlatmasam da olur, yeter ki masal devam etsin. Ankara veya başka bir yer, farketmez. Bir Moskova olmasın yeter. İyi anıları unutmayan akıl kötüleri de öyle kolay silemiyormuş. Ama Ankara da sıktı artık, bir şehir içinde sevilen insanlar oldukça güzelleşirmiş, giderek daha iyi anlıyorum bunu.
Senin haberin yok ama sana söz vereyim, eğer masalının bir parçası olursam bir gün anlatacağım her şeyi sondan başa, başka bir şekilde vakit yetmez zaten, başka şekilde merakım dinmez zaten.
AŞK HER ŞEYİ AFFEDER Mİ?
Aşk her şeyi affeder mi diye sorma bana, aşk affeder belki ama Aşık için aynı şeyi söylemek pek mümkün görünmüyor. Güzel günlerin hatırını bana hatırlatmak yerine, hata yapmadan önce kendin hatırlasaydın keşke. Acımasız olmak istemiyorum, senin üzülmen beni de üzüyor ama, kendimden ödün veremem.
Aşkın her şeyi affetmemesi, hiçbir şeyi affetmeyeceği anlamına gelmiyor elbette. Bazı yanlışlar zamanla unutulmasa da eskisi kadar önemsenmez hale gelebilir ve sonra biraz kül biraz duman olup soluduğumuz gökyüzüne karışır. Yine de unutma; senin saymadığın, güzel günlerin hatrı benim vefasızlığımı engelliyor olabilir.
( Özlem Tekin'e teşekkürler)
Aşkın her şeyi affetmemesi, hiçbir şeyi affetmeyeceği anlamına gelmiyor elbette. Bazı yanlışlar zamanla unutulmasa da eskisi kadar önemsenmez hale gelebilir ve sonra biraz kül biraz duman olup soluduğumuz gökyüzüne karışır. Yine de unutma; senin saymadığın, güzel günlerin hatrı benim vefasızlığımı engelliyor olabilir.
( Özlem Tekin'e teşekkürler)
4 Mayıs 2008 Pazar
SEN BÖYLE KAL DAHA İYİ
Ne olur eksikli bir insan olsan, yanlış yapmaktan bu kadar korkmasan? On yıldızlı pekiyinin yıldızı dokuza mı düşer?
Boşver koşma peşinden aşkın falan. Bulursa o seni bulsun, bulmazsa yorulmadan mantıklı bir insan olursun.
Kim bilir belki yarın doğmamış canlıları, onlara baka baka yiyebilecek kıvama gelirsin. Ruhunun kırıcılık indisini arttırır, normale yaklaşırsın.
Hayal kurar yine de tevekkül edersin. Bir bakarsın, çok yakın olan güzel günler gelip durmuş kapına. Arabaya binip güzel yarınların bir parçası olursun. Hayal ettiğinden daha mükemmel olur her şey, her şehri sevebilme kapasitesine ulaşırsın. Ya da her şehir seni sever. İyiyle kötü savaşmayı bırakıp, birbirlerini oldukları gibi kabul ederler. Her şey yeterli ve sen doyumsuzluktan uzakken, huzur gelip senin semtini mekan edinir kendine. Bereket yağmurları yağar kentine, bilmediğin güzel kokuların isimlerini öğrenirsin. Bağlanmaktan korkmayan birisini sever, sevdiğin kadar sevilirsin. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bir kez daha öğrenirsin.
Tüm özlediklerine kavuşmuşsundur, tüm korkuların boşa çıkmıştır. Oyunlar kazanmak için değil eğlenmek için oynanmaya başlamıştır. Azrail'le barış imzalamış, Bir Çift Yürek'i bir kez daha okumuşsundur. Savaşların manasızlığı anlaşılmış, bilim duygu rejenerasyonunu başarmıştır. Hatta öyle ki sevmediğin dore dünya üzerinden kaldırılmıştır. Meğer kimse sevmiyormuş da doreyi, söylemeye cesaret edemiyormuş. Zaman zalim bir hoca olmaktan vazgeçmiş, şefkatli bir arkadaşa dönüşmüştür. Kimse hiç bir şeyi bölmek istemiyor, herkes 'de' ve 'ki'lerin yazılışını biliyormuş. Zengin de yokmuş, fakir de. Sevenler hiç ayrılmıyormuş.
Sigara hiç zarar vermiyormuş ve kimsede hırstan eser yokmuş. Herkesin çalışma amacı; daha güzel bir dünyaymış. Geceleri bile karanlık olmuyormuş ruhun, koklamayıp tadına baksan bile zarar gören olmuyormuş. Sivilce diye bir şey yokmuş hayatında ve yağmurun ilk başladığı anları farkedebiliyormuşsun. Nisan yağmurları mayısa taşmıyor, hayat yağmur altında oynanan futbol tadında geçiyormuş. Bir sabah uyanmışsın; rüyaların gerçek, yağmurun durduğu anı görünce şaşırmıyorsun.
En büyük sorunun mutluluk kaynaklı sürekli gülümseme ve sakalların batmasıyken hayat kısaca mükemmelmiş.
Yeryüzüne indiğinde söylediğin ilk söz "Keşke bu kadar uçmasaydım." olmuş.
Boşver koşma peşinden aşkın falan. Bulursa o seni bulsun, bulmazsa yorulmadan mantıklı bir insan olursun.
Kim bilir belki yarın doğmamış canlıları, onlara baka baka yiyebilecek kıvama gelirsin. Ruhunun kırıcılık indisini arttırır, normale yaklaşırsın.
Hayal kurar yine de tevekkül edersin. Bir bakarsın, çok yakın olan güzel günler gelip durmuş kapına. Arabaya binip güzel yarınların bir parçası olursun. Hayal ettiğinden daha mükemmel olur her şey, her şehri sevebilme kapasitesine ulaşırsın. Ya da her şehir seni sever. İyiyle kötü savaşmayı bırakıp, birbirlerini oldukları gibi kabul ederler. Her şey yeterli ve sen doyumsuzluktan uzakken, huzur gelip senin semtini mekan edinir kendine. Bereket yağmurları yağar kentine, bilmediğin güzel kokuların isimlerini öğrenirsin. Bağlanmaktan korkmayan birisini sever, sevdiğin kadar sevilirsin. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bir kez daha öğrenirsin.
Tüm özlediklerine kavuşmuşsundur, tüm korkuların boşa çıkmıştır. Oyunlar kazanmak için değil eğlenmek için oynanmaya başlamıştır. Azrail'le barış imzalamış, Bir Çift Yürek'i bir kez daha okumuşsundur. Savaşların manasızlığı anlaşılmış, bilim duygu rejenerasyonunu başarmıştır. Hatta öyle ki sevmediğin dore dünya üzerinden kaldırılmıştır. Meğer kimse sevmiyormuş da doreyi, söylemeye cesaret edemiyormuş. Zaman zalim bir hoca olmaktan vazgeçmiş, şefkatli bir arkadaşa dönüşmüştür. Kimse hiç bir şeyi bölmek istemiyor, herkes 'de' ve 'ki'lerin yazılışını biliyormuş. Zengin de yokmuş, fakir de. Sevenler hiç ayrılmıyormuş.
Sigara hiç zarar vermiyormuş ve kimsede hırstan eser yokmuş. Herkesin çalışma amacı; daha güzel bir dünyaymış. Geceleri bile karanlık olmuyormuş ruhun, koklamayıp tadına baksan bile zarar gören olmuyormuş. Sivilce diye bir şey yokmuş hayatında ve yağmurun ilk başladığı anları farkedebiliyormuşsun. Nisan yağmurları mayısa taşmıyor, hayat yağmur altında oynanan futbol tadında geçiyormuş. Bir sabah uyanmışsın; rüyaların gerçek, yağmurun durduğu anı görünce şaşırmıyorsun.
En büyük sorunun mutluluk kaynaklı sürekli gülümseme ve sakalların batmasıyken hayat kısaca mükemmelmiş.
Yeryüzüne indiğinde söylediğin ilk söz "Keşke bu kadar uçmasaydım." olmuş.
3 Mayıs 2008 Cumartesi
AŞAĞIDAKİ KİŞİ VE KURUMLAR KURMACADIR!
Asi olmak içimdeki gizli kalmış uktem, klişeleşmiş laflarım olsun istiyorum. Bildiğim kelimeleri öğretmeye çalışıyorum, biraz taş kafalı biraz da hanzoyum ama en çok da sevgi doluyum. Bıraktım sana dünyayı, kendime ben yeterim. Eğer kıskanırsan bana kalanları sana da azıcık ucundan veririm. İroni kokan laflar etmeyi de pek severim. Biraz ukala, biraz da deliyim. Duygularımı teper geçer, mantıklı bir gerizekalı gibi davranmaya devam ederim. Duygularımın patlak vereceği günü de korku içinde beklerim. Arada sırada yazar, bazen de söylerim. Pantolonlara sığdıramazsın ruhumu, kabuslarında hortlarım. Kimi zaman da uysallığıma kahrederim; içimde kalır hep, öküz küfürlerim.
Yaramaz bir çocuğumdur inceden, pragmatist bir incelik gösteririm hafiften. Ölene kadarki hedeflerimde hangisi gerçekçi ve içselleştirilmiş bil bakalım? Kendime hem acır ,hem gülerim.
İşte böyle ben kendime yeterim.
Susar susar, aniden kusarım. Olmadık zamanlarda depar atar ortalığı sessiz çığlıklara, pis çiğliklere boğarım. Yırtarım bütün dikilmiş kumaşları ve çıplaklar korosuna söyletirim fidaydayı. İşte böyle rüyalar benimkiler, ne çok para ister, ne başkasınddan korkar. Mert olmasa da sertim gerektiğinde. Uymaca akıllıyım biraz ama şükür kaybedecek bir şeyim yok Fırat'tan başka. Koca nehir; o giderse ben de biterim...
Öldüğümde hatırlanmayacak tek bir dizem bilirim. Zamansız; hem çıkışlarım, hem inişlerim. Arada kendimi resetler gıcır gıcır temizlerim. Gözyaşıdır anılarımın tozunu alıp onları taze tutan ve hangilerini temizleyeceğimi ben seçerim. Zıvanadan çıkarım kimi zaman, yaydan çıkmış ok gibi, bir yere toslamadan duramam.Nankör vefasız ve çıkarcıyım.
Böyle söyledikçe de kendime kızar, kendimi düzeltmeye karar veririm. İnsanlara masallar anlatır; sonra hepsini kendim yerim. Saflık başıma vurur kimi rizikoya bağlarım. Yazdıklarımı okuyunca da kendimden ciddi ciddi ürkerim.- bir polisiye yazarı gibi hissettim kendimi--onların nasıl hissettiğini nerden biliyorsam??-
Yaramaz bir çocuğumdur inceden, pragmatist bir incelik gösteririm hafiften. Ölene kadarki hedeflerimde hangisi gerçekçi ve içselleştirilmiş bil bakalım? Kendime hem acır ,hem gülerim.
İşte böyle ben kendime yeterim.
Susar susar, aniden kusarım. Olmadık zamanlarda depar atar ortalığı sessiz çığlıklara, pis çiğliklere boğarım. Yırtarım bütün dikilmiş kumaşları ve çıplaklar korosuna söyletirim fidaydayı. İşte böyle rüyalar benimkiler, ne çok para ister, ne başkasınddan korkar. Mert olmasa da sertim gerektiğinde. Uymaca akıllıyım biraz ama şükür kaybedecek bir şeyim yok Fırat'tan başka. Koca nehir; o giderse ben de biterim...
Öldüğümde hatırlanmayacak tek bir dizem bilirim. Zamansız; hem çıkışlarım, hem inişlerim. Arada kendimi resetler gıcır gıcır temizlerim. Gözyaşıdır anılarımın tozunu alıp onları taze tutan ve hangilerini temizleyeceğimi ben seçerim. Zıvanadan çıkarım kimi zaman, yaydan çıkmış ok gibi, bir yere toslamadan duramam.Nankör vefasız ve çıkarcıyım.
Böyle söyledikçe de kendime kızar, kendimi düzeltmeye karar veririm. İnsanlara masallar anlatır; sonra hepsini kendim yerim. Saflık başıma vurur kimi rizikoya bağlarım. Yazdıklarımı okuyunca da kendimden ciddi ciddi ürkerim.- bir polisiye yazarı gibi hissettim kendimi--onların nasıl hissettiğini nerden biliyorsam??-
KENDİME ŞİDDET
Duygularını anlatmak için şarkılara sığındığın gün hep tekerrür etmek zorunda mıydı? Ya da insanlar bu kadar doyumsuz olmaktan vazgeçemez miydi? Ya da boş ver eskisi gibi kalsın her şey, kimse yaralanmasın.
Ey hayat sen şavkı sularda bir dolunaysın, ey ruhum bilirim sen hiç ağlayamazsın. Yazı yazarken harflerin melodilerini duyurabilmek isterdim okuyanlara. Teşhircili değil bu, kendini ifade etmenin bir yolu sadece.
En sevdiğin kravatınla boğulman ne ifade ediyorsa seni, Tam o kadar ifade edecek bir şarkı bul ve dinle defalarca. Eğer yapabilirsen söyle hatta susma sakın. Kafandan at bağlamanla ayrılmayı, çok istiyorsan biraz uzaklaş sadece.
Beğendiğin cümleler, hep onun ağzından çıkıyormuş gibi geliyorsa sana fark et ki “O” senin aklından pek çıkmıyor. Duymak istediklerini değil sana söylenenleri değerlendirmeyi öğren, hiç kimsenin mükemmel olmadığını, bir zamanlar saatlik hasretleri bile seni hüzünlere boğan yüzlerle bu gün farklı iklimlerde olduğunu, farklı gökyüzünü soluduğunu hisset, eğer kaldıramıyorsan üfle ciğerlerindeki son havayı ve bu şehri terk et!
Ey hayat sen şavkı sularda bir dolunaysın, ey ruhum bilirim sen hiç ağlayamazsın. Yazı yazarken harflerin melodilerini duyurabilmek isterdim okuyanlara. Teşhircili değil bu, kendini ifade etmenin bir yolu sadece.
En sevdiğin kravatınla boğulman ne ifade ediyorsa seni, Tam o kadar ifade edecek bir şarkı bul ve dinle defalarca. Eğer yapabilirsen söyle hatta susma sakın. Kafandan at bağlamanla ayrılmayı, çok istiyorsan biraz uzaklaş sadece.
Beğendiğin cümleler, hep onun ağzından çıkıyormuş gibi geliyorsa sana fark et ki “O” senin aklından pek çıkmıyor. Duymak istediklerini değil sana söylenenleri değerlendirmeyi öğren, hiç kimsenin mükemmel olmadığını, bir zamanlar saatlik hasretleri bile seni hüzünlere boğan yüzlerle bu gün farklı iklimlerde olduğunu, farklı gökyüzünü soluduğunu hisset, eğer kaldıramıyorsan üfle ciğerlerindeki son havayı ve bu şehri terk et!
ZARFI YAŞLI MEKTUP
Hiç kendini kandırdın mı? Kendi söylediğin yalanların gerçek olmayışı seni hayal kırıklığına uğrattı mı? Hayat kırıklarını aldırmayı deneyip daha çok battığın oldu mu? Koca bir oyunu tek başına oynadığını, sonunda alkışlanmayınca anlarsın böyle durumlarda. İkiyüzlü bir hayatı seçersin kendine ve mutluluktan bahsedilen şerhlerden ardına bakmadan kaçarsın. Ne de olsa ne kadar ince kesersen her şeyin iki yüzü vardır değil mi?
Susarsın, su içemezsin, içsen de kanamazsın, kanasan yardım isteyemez, istesen yardım görmeye razı olamazsın. Özlersin, arayamazsın. Bilinmezlik diye isyan ettiğin şeylerin senin körüğünden ibaret olduğunu fark edersin.
Sevildiğini mi şaklaban yerine mi konduğunu anlamak istiyorsan eğer, bırak güldürmeyi ve acı bir gününde çevrene bak. O zaman sorunun cevabı tam orada olacaktır.
Susarsın, su içemezsin, içsen de kanamazsın, kanasan yardım isteyemez, istesen yardım görmeye razı olamazsın. Özlersin, arayamazsın. Bilinmezlik diye isyan ettiğin şeylerin senin körüğünden ibaret olduğunu fark edersin.
Sevildiğini mi şaklaban yerine mi konduğunu anlamak istiyorsan eğer, bırak güldürmeyi ve acı bir gününde çevrene bak. O zaman sorunun cevabı tam orada olacaktır.
2 Mayıs 2008 Cuma
BİR HAYKIRIŞ BAŞKALARI ADINA
Uğruna herşeyi göze aldığın insanın seni yok sayması insana o kadar koyar ki; dayanamazsın, nefes alamazsın yaşadığın şehir sana dar gelir, her gece başını yastığa koyduğun zaman akan gözyaşlarına engel olamazsın. Seversin beklersin belki bir gün diye. Ama o bir günün aslında hiç gelmeyeceğini anlarsın gene de devam edersin bir ümitle. Bir zaman sonra kalbinde kapanmayan bir yaranın olduğunun farkına varırsın ve çaresiz bir şekilde unutmanın yollarını ararsın. Lakin, artık çok zordur onu silmek kalbinden. Her aklına geldiğinde içinde bir sızı hissedersin hiçbir zaman dinmeyecek bir sızı.
( bu yazı uludağ sözlükten alıntıdır.)
( bu yazı uludağ sözlükten alıntıdır.)
1 Mayıs 2008 Perşembe
HİÇ OLMADIN Kİ
sana sık sık hikayeler anlattım
bir serserinin hayatını nasıl yaşadığıma dair
elini tutup sana şarkılar söyleyeceğim günü bekleyerek
sonra belki bana
gel yanıma uzan ve beni sev diyecektin
ve ben tabii ki kalacaktım
ama giderek yaşlandığımı hissediyorum
ve söylediğim şarkılar
uzaklarda yankılanıyor
tıpkı dönüp duran
bir yeldeğirmeninin sesi gibi
sanırım ben hep
bir ganimet avcısı olarak kalacağım
çok zamanlar bir yolcu oldum
yeni bir şeyler aradım
eskinin günlerinde
soğuk gecelerde
sensiz dolandım durdum
ama o günlerde
gözlerimin seni yanımda dururken gördüğünü düşündüm
körlük kafa karıştırsa da
senin orada olmadığını gösteriyor
artık giderek yaşlandığımı hissediyorum
ve söylediğim şarkılar
uzaklarda yankılanıyor
tıpkı dönüp duran
bir yeldeğirmeninin sesi gibi
sanırım ben hep
bir ganimet avcısı olarak kalacağım..
(Deep Purple / Soldier of Fortune)
bir serserinin hayatını nasıl yaşadığıma dair
elini tutup sana şarkılar söyleyeceğim günü bekleyerek
sonra belki bana
gel yanıma uzan ve beni sev diyecektin
ve ben tabii ki kalacaktım
ama giderek yaşlandığımı hissediyorum
ve söylediğim şarkılar
uzaklarda yankılanıyor
tıpkı dönüp duran
bir yeldeğirmeninin sesi gibi
sanırım ben hep
bir ganimet avcısı olarak kalacağım
çok zamanlar bir yolcu oldum
yeni bir şeyler aradım
eskinin günlerinde
soğuk gecelerde
sensiz dolandım durdum
ama o günlerde
gözlerimin seni yanımda dururken gördüğünü düşündüm
körlük kafa karıştırsa da
senin orada olmadığını gösteriyor
artık giderek yaşlandığımı hissediyorum
ve söylediğim şarkılar
uzaklarda yankılanıyor
tıpkı dönüp duran
bir yeldeğirmeninin sesi gibi
sanırım ben hep
bir ganimet avcısı olarak kalacağım..
(Deep Purple / Soldier of Fortune)
TO PSYCHO
THE TROUBLE
WITH WANTING
SOMETHING IS
FEAR OF LOSING IT,
OR NEVER GETTING IT
THE THOUGHT SOMEONE WEAK
Max Payne: Bir şeyi çok istemekle gelen bela onu kaybetme korkusudur, veya hiç elde edememe. Bu düşünce seni zayıf yapar.
WITH WANTING
SOMETHING IS
FEAR OF LOSING IT,
OR NEVER GETTING IT
THE THOUGHT SOMEONE WEAK
Max Payne: Bir şeyi çok istemekle gelen bela onu kaybetme korkusudur, veya hiç elde edememe. Bu düşünce seni zayıf yapar.
Amerikalılar ve Bilim
Amerikalılar şişko patateslerden mi ibaret? Eğer öyleyse nasıl ilerliyor, nasıl bilim yapıyor ve nasıl dünyayı avuçlarının içinde tutuyorlar?
Belki de ileri falan değiller, sadece kendilerini iyi reklam ediyorlar. Ya da dünyayı gaza getirmemek için kendilerini salak tüketiciler olarak lanse ediyorlar, hatta bundan zevk alıyorlar.
İlerilerse, bilim yapıyorlarsa -bilim yapmak çok kötü durdu- onları motive eden şey ne? Para mı, mevki mi, din değil diye düşünüyorum, Amerikalılardaki bilim aşkı bu kadar fazla mı yoksa?...
Belki de ileri falan değiller, sadece kendilerini iyi reklam ediyorlar. Ya da dünyayı gaza getirmemek için kendilerini salak tüketiciler olarak lanse ediyorlar, hatta bundan zevk alıyorlar.
İlerilerse, bilim yapıyorlarsa -bilim yapmak çok kötü durdu- onları motive eden şey ne? Para mı, mevki mi, din değil diye düşünüyorum, Amerikalılardaki bilim aşkı bu kadar fazla mı yoksa?...
28 Nisan 2008 Pazartesi
ÖZLEDİĞİM ŞİMDİ ÇOK UZAKLARDA
Bazen sorarsın yanındakine;
Şu geceyi şu güneşi nasıl hatırlayacağız on yıl sonra diye.
Bilmem, der yanındaki
Dünyanın o an için en güzel gülüşüyle.
On yıl bu dile kolay,
Yine de sayılı gün gelir geçer işte.
Gidip soruverirsin
Nasıl hatırlıyorsun diye.
Hatırlamıyorum der,
Hala bir uzun şiir gözleriyle.
Bir fotograf bile yok ki bende der,
Hatırlamıyorum işte.
Kendini düşünürsün;
Elinde olmasa da fotograflar,
Zihnin
Albümlerce o ve gülüşü.
Elini onun gibi koyarsın çenenin altına,
Belki o artık böyle yapmıyordur dersin,
Boşverirsin,
Elin de böyle durmaktan mutludur zaten.
Yine de
İstemesen de
Hayıflanırsın, nasıl hatırlamaz dersin,
Öylesine şiddetli bir pembedir ki bakışları,
Kendi bencilliğine inat
Öyle masumdur ki gülüşü hala...
Sen de gülersin
Gözünden damlalar yavaşça yere düşerken.
Bir kez daha farkedersin
Kimse onun kadar güzel gülemez şu dünyada.
YAZMAK YOLCULUĞU
Yazmaktan vazgeçtiğin gün ne hale geleceksin düşündün mü? Bir gün yazmaktan vazgeçmeyi düşüneceğin aklına gelir miydi? O kadar karmaşık şeyler düşünmezsin bilirim. Yazmanın da kondisyonu varmış farkettin mi?
Şefkate karşı ağzının suyu akıyor, bari ifade et de bilinçli ol. Ama yanlış yapmamak için ihtiyaç duyduğun şey tam olarak şefkat, bunun da farkındasın üstelik.
Hadi çık ininden ve kendi cennetini kur. Kır yanlış alışkanlık zincirlerini.
Tam da idealini belirlemiştin oysa... Bir de baktın; bavulların hazırlanımış, kapının önünde seni bekliyorlar. Atalete düşüverdin. Bu defa onlar seni hazırladı vefalıca, kilidini kapatıp bagaja verdiler ruhunu. Sonra mı? Sonra istikamet, canları nereyi isterse bavullarının...
Şefkate karşı ağzının suyu akıyor, bari ifade et de bilinçli ol. Ama yanlış yapmamak için ihtiyaç duyduğun şey tam olarak şefkat, bunun da farkındasın üstelik.
Hadi çık ininden ve kendi cennetini kur. Kır yanlış alışkanlık zincirlerini.
Tam da idealini belirlemiştin oysa... Bir de baktın; bavulların hazırlanımış, kapının önünde seni bekliyorlar. Atalete düşüverdin. Bu defa onlar seni hazırladı vefalıca, kilidini kapatıp bagaja verdiler ruhunu. Sonra mı? Sonra istikamet, canları nereyi isterse bavullarının...
RUHUM
Çürük bir elma ruhumun tam ortasında, bir iple tavana asılmış, etrafında minik sinekler uçuşuyor. Duvarlar ahşap dolaplarla kaplı, içlerinde kim bilir neler var. Yerler karo, lamba floresan, pencere yok.-olsaydı bile gökyüzüne değil merdiven boşluğuna açılırdı-
Elmanın tam altında bir masa, bir sandaliye,bir kağıt, bir kalem. Belki köşede bir saksı, içinde de ağaç bozuntusu bir bitki. Başımın üzrine tokmaklar vururcasına çalan bir müzik, duvarların açık kısımları terliyor, onlar meğer dışarıdan akan gözyaşlarımmış. Bilinmezlik en büyük gerçeğim fakat çaresi yok.
Ne kapı ne pencere var. Böyle giderse ahlaklı bir kayıptan ibaret kalacaksın. Ahlaksızlar kaybolmazlar mı? Muamma...
s6b7a0i9b2g neyin kısalması? Hadi çöz çözebilirsen, öyle dandik değildir eminim A.Ş.K. neyin kısaltması sorusunun cevapları gibi. Kim bilir, ben bilmem. Bilsem neden sorayım ki?
Elmanın tam altında bir masa, bir sandaliye,bir kağıt, bir kalem. Belki köşede bir saksı, içinde de ağaç bozuntusu bir bitki. Başımın üzrine tokmaklar vururcasına çalan bir müzik, duvarların açık kısımları terliyor, onlar meğer dışarıdan akan gözyaşlarımmış. Bilinmezlik en büyük gerçeğim fakat çaresi yok.
Ne kapı ne pencere var. Böyle giderse ahlaklı bir kayıptan ibaret kalacaksın. Ahlaksızlar kaybolmazlar mı? Muamma...
s6b7a0i9b2g neyin kısalması? Hadi çöz çözebilirsen, öyle dandik değildir eminim A.Ş.K. neyin kısaltması sorusunun cevapları gibi. Kim bilir, ben bilmem. Bilsem neden sorayım ki?
UZAKLAR
Bir bavul açıldığı anda uzaklaşmaya başlarız bulunduğumuz yerden.Ölüm de bunun gibi işte. lmeye karar vermeden insan, Azrail yaklaşamıyor etrafına , bu yüzden önce karar verdiriyor ölmeye sonra yaklaşıyor.Kefeni kendisine yakıştırmadan insan soluk alış verişleri duramıyor.
Yaşamdan başka bir ihtimal daha var demeden, hayatın beyazdan başlamış griliğini siyaha soymadan kışı gelmiyor işte ömrün.
Sözlerini anlamadığım bir şarkı,belki de ispanyolca, bilmiyorum. Düzenli bir hayat, tahta masa, işlenmemiş örtüler raflarda. Mutfakta bir kurabiye kokusu. Azrail'e izin verdiğimi sanıyorum...
Yaşamdan başka bir ihtimal daha var demeden, hayatın beyazdan başlamış griliğini siyaha soymadan kışı gelmiyor işte ömrün.
Sözlerini anlamadığım bir şarkı,belki de ispanyolca, bilmiyorum. Düzenli bir hayat, tahta masa, işlenmemiş örtüler raflarda. Mutfakta bir kurabiye kokusu. Azrail'e izin verdiğimi sanıyorum...
26 Nisan 2008 Cumartesi
YARALAMA ZORLA KENDİNİ
Hayatta karşısına ne çıkacağını asla bilemiyor insan, bu gün özlediklerinin yarın kendisi için ne ifade edeceğini…
Sıcak simit kokuları geliyor burnuma memleketten, memlekete daha sabah olmamıştır ya neyse…
Çaylar da istediğim gibi değil, galiba ben çok şey bekliyorum hayattan, bu denklemin bilinmeyeni derecesinden çok ama yine de inat ediyorum. Bazen boşveriyorum kendimi bana imrenen kaderin ellerine bırakıp umarsızca ellerimi kaldırıyorum. Bitti işte geride kaldı sanki tüm dertlerim. Ama kendimden de hiçbir şey kaçmıyor ki! Gözyaşlarım hücum ediyor gözlerime durduramıyorum, silemiyorum da; malum ellerim meşgul…
Bütün sevdiklerin yanındaysa, henüz hiçbir şarkı seni ağlatmıyorsa sakın arama hayatında yenilikler, bil ki canın yanacak çok kurcalarsan. Son gemin son tahta parçasına kadar yanacak ve sen vazgeçeceksin yazılar yazıp şişelere koymaktan. Artık gemiler yapsan bile korkacaksın, risk alamayacaksın demirden olacak yanmasın diye ve senin de yüreğin de kora dönecek ama yanmayacak. Mutlu olduğunu sanacaksın. Sen, büyük yalancı, hayatta en çok kendini kandıracaksın. Gemilerin de demirden, hep kıyıda bekleyecek yüzmeye kalkarsa denizin dibine düşecek. Bu defa korkmakta haklı olacaksın.
Sıcak simit kokuları geliyor burnuma memleketten, memlekete daha sabah olmamıştır ya neyse…
Çaylar da istediğim gibi değil, galiba ben çok şey bekliyorum hayattan, bu denklemin bilinmeyeni derecesinden çok ama yine de inat ediyorum. Bazen boşveriyorum kendimi bana imrenen kaderin ellerine bırakıp umarsızca ellerimi kaldırıyorum. Bitti işte geride kaldı sanki tüm dertlerim. Ama kendimden de hiçbir şey kaçmıyor ki! Gözyaşlarım hücum ediyor gözlerime durduramıyorum, silemiyorum da; malum ellerim meşgul…
Bütün sevdiklerin yanındaysa, henüz hiçbir şarkı seni ağlatmıyorsa sakın arama hayatında yenilikler, bil ki canın yanacak çok kurcalarsan. Son gemin son tahta parçasına kadar yanacak ve sen vazgeçeceksin yazılar yazıp şişelere koymaktan. Artık gemiler yapsan bile korkacaksın, risk alamayacaksın demirden olacak yanmasın diye ve senin de yüreğin de kora dönecek ama yanmayacak. Mutlu olduğunu sanacaksın. Sen, büyük yalancı, hayatta en çok kendini kandıracaksın. Gemilerin de demirden, hep kıyıda bekleyecek yüzmeye kalkarsa denizin dibine düşecek. Bu defa korkmakta haklı olacaksın.
YOK İŞTE DÖNÜŞÜM
Çok kolaymış meğer hayat, geçip giderken acı diye adlandırdığım zavallı küçük duyguları gözyaşlarımı içime atarak hatırlıyorum şimdi. Çok kelime bilmek değilmiş değerli olmanın yolu ve çok kitap okuyan değerlidir palavrası gereğinden uzun ömürlü olmuş literatürümde.
Hiç düşünmediğin, plana dönüşmesi muhtemel hayallerinin içine almadığın vukuatlar seni buluyormuş, sen son gemim kaldı onu da yakamam derken bir de bakıyormuşsun ki gemin kendi yanmış da seni de yakmaya azmetmiş. Dönmeyeceğim dediğin sahillere dönmek zorunda kalmışsın ve elinden bir şey gelmemiş. Bakmışsın sadece izlemekle yetiniyorsun yangını, ama yangın yanmakla yetinmiyor, yüreğine de sıçrıyormuş düşüncesizce. Geri dönerken normal hayatına yüreğinin bir yanı eksikmiş işte. Kalan kısmı da yanık kokularıyla çevrili, yangını hatırlamaya mahkûm, yaşadığını sanadurursun.
Hiç düşünmediğin, plana dönüşmesi muhtemel hayallerinin içine almadığın vukuatlar seni buluyormuş, sen son gemim kaldı onu da yakamam derken bir de bakıyormuşsun ki gemin kendi yanmış da seni de yakmaya azmetmiş. Dönmeyeceğim dediğin sahillere dönmek zorunda kalmışsın ve elinden bir şey gelmemiş. Bakmışsın sadece izlemekle yetiniyorsun yangını, ama yangın yanmakla yetinmiyor, yüreğine de sıçrıyormuş düşüncesizce. Geri dönerken normal hayatına yüreğinin bir yanı eksikmiş işte. Kalan kısmı da yanık kokularıyla çevrili, yangını hatırlamaya mahkûm, yaşadığını sanadurursun.
DENİZ ORTASINDA YAKMAMALI GEMİLERİ
Kendime dönecek takatim kalmadı, üzgünüm. Kendime dönmeyince de sana gelemedim işte. Gururlu değilimdir, bilirsin. Belki biraz kararsızım. Hayat giderek azaltıyor idealistliğimi. Hem sana hem kendime acılar çektirmek uğruna biz olmak düşüncesi ütopik bir hale geliyor yavaş yavaş.
Gözyaşlarımdan akan kendime mi sana mı özlem daha çok, bilemiyorum doğrusu. Bu kavgayı bitirmek yine bana mı düştü, ilk mızıkçılığı da ben yapmışken? Ne kadar da zavallıyım, bu açıdan bakınca. Hayat istemesek de zalim olmayı öğretiyor bize.
Susmak ne kadar çok şey anlatırsa anlatsın, anlayan olmayınca, o korkunç ifadesizliğini koruyor inatla. Yabancılaşmak ne kadar izafi bir süreç, sağ tıklayıp grubu çöz diyorsun, bitiyor her şey. Fotoğraftaki biz dağılıveriyor etrafa, etrafta sen ve ben parçaları dolaşıyor serseri ve amaçsız. Her şey belki ne çabuk.
Asil mi olsun sancılarınız; isottan mı Meksika biberinden mi acılarınız? Bu ikisinin arası kaç saat çekiyor? Haberi olan el kaldırsın, albeniye bahane yapalım onu.
Zaman geçtikçe doluyor insanın içindeki mor çukur. Artık sığmaz oluyor içine attıkları adamın taşıyor, pis kokuyor, insan da oradan süratle uzaklaşıyor. Kendinden kaçıyor, suratlar ifadesiz, ifadeler nihayetsiz kalıyor. Belki de…
Gözyaşlarımdan akan kendime mi sana mı özlem daha çok, bilemiyorum doğrusu. Bu kavgayı bitirmek yine bana mı düştü, ilk mızıkçılığı da ben yapmışken? Ne kadar da zavallıyım, bu açıdan bakınca. Hayat istemesek de zalim olmayı öğretiyor bize.
Susmak ne kadar çok şey anlatırsa anlatsın, anlayan olmayınca, o korkunç ifadesizliğini koruyor inatla. Yabancılaşmak ne kadar izafi bir süreç, sağ tıklayıp grubu çöz diyorsun, bitiyor her şey. Fotoğraftaki biz dağılıveriyor etrafa, etrafta sen ve ben parçaları dolaşıyor serseri ve amaçsız. Her şey belki ne çabuk.
Asil mi olsun sancılarınız; isottan mı Meksika biberinden mi acılarınız? Bu ikisinin arası kaç saat çekiyor? Haberi olan el kaldırsın, albeniye bahane yapalım onu.
Zaman geçtikçe doluyor insanın içindeki mor çukur. Artık sığmaz oluyor içine attıkları adamın taşıyor, pis kokuyor, insan da oradan süratle uzaklaşıyor. Kendinden kaçıyor, suratlar ifadesiz, ifadeler nihayetsiz kalıyor. Belki de…
23 Nisan 2008 Çarşamba
ESKİ BİR MASAL
şiirlerce seni anlatmak hayat,
susmak defalarca bazen,
susmak ve gülümsemek.
kavgayı daha bir çok sevmek,
seni kavga için,
kavgayı senin için sevmek.
gündüzlerce hayal görmek,
gecelerce rüya görmek.
Ve hep sen hepsinde sen.
Çiçekler sen kokar be can
Anlatmak için seni koklamayanlara seni,
biz onu kokladık diye
delil göstermek için.
Bastığın toprak saklıyormuş ayak izini
duydun mu,
ya bir daha rastlaşamazsak diye.
Yağmur taneleri arıyormuş omzunu,
sessizce yaslanmak ve
hafifçe düşmek için yere.
Burada bir garip bekliyormuş nihayet,
ömrünü geçirmek için seni.
susmak defalarca bazen,
susmak ve gülümsemek.
kavgayı daha bir çok sevmek,
seni kavga için,
kavgayı senin için sevmek.
gündüzlerce hayal görmek,
gecelerce rüya görmek.
Ve hep sen hepsinde sen.
Çiçekler sen kokar be can
Anlatmak için seni koklamayanlara seni,
biz onu kokladık diye
delil göstermek için.
Bastığın toprak saklıyormuş ayak izini
duydun mu,
ya bir daha rastlaşamazsak diye.
Yağmur taneleri arıyormuş omzunu,
sessizce yaslanmak ve
hafifçe düşmek için yere.
Burada bir garip bekliyormuş nihayet,
ömrünü geçirmek için seni.
MERHABA
Yağmur yağsın isterdim bu sabah
Merhaba soylu sevdam merhaba
ipil ipil düşşün betona
Merhaba sevgili vatan merhaba
Ve uçuk gece guvercini
Nazlı nazlı uçsun buluta merhaba
Bütün sabahların bu saati
En fazla sevdiğim vakit
Son kez merhaba
(ahmet kaya)
Merhaba soylu sevdam merhaba
ipil ipil düşşün betona
Merhaba sevgili vatan merhaba
Ve uçuk gece guvercini
Nazlı nazlı uçsun buluta merhaba
Bütün sabahların bu saati
En fazla sevdiğim vakit
Son kez merhaba
(ahmet kaya)
18 Nisan 2008 Cuma
ANNEME SÖYLEME!
kandırıldım anne,
kandırdılar beni,
çok acıttılar,
canımı çok yaktılar anne,
çünkü bencildiler,
çünkü sevmeyi hiç bilmediler anne.
sevilmeyi de bilmediler işin kötüsü,
sevdim anlamadılar,
beni de karıştırdılar,
beni de bozdular.
vicdansızdılar,
unutmuşlardı insanlıklarını,
ya da insanlık beni unutmuştu
bilmiyorum
anlayamıyorum
çözemiyorum
hayatı anlatıyor başkaları
kuralına göre oynanması gereken bir oyun diyor
kuralları kim koyuyor anne?
insan olduğum için değer göreli ne çok zaman geçti bilmiyorsun
sen artık beni tanımıyorsun anne
ben de artık tanımıyorum kendimi
bana ne oldu anne?
neden yalan söylediler ki
ben hiç kimseden hiç bir şey istemedim
neden oynadılar ki
bir gün benim de büyüyeceğimi bilmiyorlar mı?
benim düşünebildiğimi bilmiyorlar mı?
kendilerine yazık ediyorlar anne.
pişmanlıklarım var benim
kezzap gibi yakan, su gibi boğan
hayallerim bile kırık dökük artık
onlar mutlu mu şimdi?
cesaret tarlalarında geziyorum şimdi
usul usul beklerken eylül hasadını
bir işe yaramazsa sevinçlerim
gitmek de güç değil
bitmek de
gittiğim yerde başlayabilmez
ben yeniden olabilmem
belki ölene dek
böyle dolabilmem
kokular kalır hafızamda
hiç görmediğimi keşke unutabilsem
bayraklardır renklerce
geri dönmez
sonu düşünmez
yalancılar, sahtekarlar, utanmazlar be anne
ayakta duramıyorum
yolumu bulamıyorum
onlar ne istiyor anne
kabusum oldular
hiç hatırlamadım
ama
çok ağladım, uyuyamadım, konuşamadım, bağıramadım
hiç güvenemedim ondan sonra
hiç tam olmadı her şey
iki kere iki dört edemedi
Ayşe mat1 den hiç ful çekemedi
şüphe içinde kaldım
yandıkça yandım
sonra merak kediyi öldürdü anne
bir mouse çıktı tenhadan
kendinden uzak, kendine yabancı
ne kadar yalan söylerse söylesin yalanı hiç sevemedi
hiç bir prototipe bu benim diyemedi
bir saatin sarkacı gibi
gitti, geldi
gitti, geldi
gönlü sakin olamadı
hiç bir yerde duramadı
ne yapsa gammaz bile olamadı
usandı, terk etti, büyüdü
filgillere katıldı sonra
ne kadar uyusa uykusunu alamadı
borçlarını yine yarına attı.
çıkaramadı yirmiliklerini
çenesinde bir sızı kaldı.
ama o aşık'tı onlarca yıldır
kimisi kaşıktan sonrasına varamadı.
Çernobil olasım var anne
patlayasım, haykırasım, höyküresim var
acılar olgunlaştırıyormuş bünyeyi
zamansız piştim anne
kendimi küçük görmüşüm
meğer ben bu kadar da değersiz değilmişim
değersiz olan sensin zalim
yalancı olan da
beni acıtan da
defol hayatımdan,
kaybol rüyalarımdan
deniz kabuğusun sen lanet olası
dalga seslerinin susmayan sebebi...
ölü adam uyanıyor
ama asla tam olmayacak
düşünülmeyecek düşündüğü kadar
farkına bile varamayacak
pişman bile olamayacak
şişman olarak kalacak
gitmeyecek gözlerimin önünden ölürken bile
eminim, yoksa hafızam kuvvetli değil benim.
bir zaman kurcaladı aklımı
maydanoz ve tavşan nasıl anlaşır diye
ben seni sevmek için sana muhtaç değilim!
hem çocukluk derim
hem de ertesi gün çikolata yerim
kendi saflığımı başkalarına yüklerim
acaba ben deli miyim neyim??
petrolden gemilere alıştı bu liman
şarapnellere de
yüreğine şarapnel düşen çocuk
hiç alışamadı
hayatı karşılayamadı güler yüzle
misafirperver olamadı
çünkü biz hayatı yaşamayız, o bizi yaşar...
senin için değildi yazmalar
kendim içindi
şimdi sinirim geçti
sustum............................
kandırıldım anne,
kandırdılar beni,
çok acıttılar,
canımı çok yaktılar anne,
çünkü bencildiler,
çünkü sevmeyi hiç bilmediler anne.
sevilmeyi de bilmediler işin kötüsü,
sevdim anlamadılar,
beni de karıştırdılar,
beni de bozdular.
vicdansızdılar,
unutmuşlardı insanlıklarını,
ya da insanlık beni unutmuştu
bilmiyorum
anlayamıyorum
çözemiyorum
hayatı anlatıyor başkaları
kuralına göre oynanması gereken bir oyun diyor
kuralları kim koyuyor anne?
insan olduğum için değer göreli ne çok zaman geçti bilmiyorsun
sen artık beni tanımıyorsun anne
ben de artık tanımıyorum kendimi
bana ne oldu anne?
neden yalan söylediler ki
ben hiç kimseden hiç bir şey istemedim
neden oynadılar ki
bir gün benim de büyüyeceğimi bilmiyorlar mı?
benim düşünebildiğimi bilmiyorlar mı?
kendilerine yazık ediyorlar anne.
pişmanlıklarım var benim
kezzap gibi yakan, su gibi boğan
hayallerim bile kırık dökük artık
onlar mutlu mu şimdi?
cesaret tarlalarında geziyorum şimdi
usul usul beklerken eylül hasadını
bir işe yaramazsa sevinçlerim
gitmek de güç değil
bitmek de
gittiğim yerde başlayabilmez
ben yeniden olabilmem
belki ölene dek
böyle dolabilmem
kokular kalır hafızamda
hiç görmediğimi keşke unutabilsem
bayraklardır renklerce
geri dönmez
sonu düşünmez
yalancılar, sahtekarlar, utanmazlar be anne
ayakta duramıyorum
yolumu bulamıyorum
onlar ne istiyor anne
kabusum oldular
hiç hatırlamadım
ama
çok ağladım, uyuyamadım, konuşamadım, bağıramadım
hiç güvenemedim ondan sonra
hiç tam olmadı her şey
iki kere iki dört edemedi
Ayşe mat1 den hiç ful çekemedi
şüphe içinde kaldım
yandıkça yandım
sonra merak kediyi öldürdü anne
bir mouse çıktı tenhadan
kendinden uzak, kendine yabancı
ne kadar yalan söylerse söylesin yalanı hiç sevemedi
hiç bir prototipe bu benim diyemedi
bir saatin sarkacı gibi
gitti, geldi
gitti, geldi
gönlü sakin olamadı
hiç bir yerde duramadı
ne yapsa gammaz bile olamadı
usandı, terk etti, büyüdü
filgillere katıldı sonra
ne kadar uyusa uykusunu alamadı
borçlarını yine yarına attı.
çıkaramadı yirmiliklerini
çenesinde bir sızı kaldı.
ama o aşık'tı onlarca yıldır
kimisi kaşıktan sonrasına varamadı.
Çernobil olasım var anne
patlayasım, haykırasım, höyküresim var
acılar olgunlaştırıyormuş bünyeyi
zamansız piştim anne
kendimi küçük görmüşüm
meğer ben bu kadar da değersiz değilmişim
değersiz olan sensin zalim
yalancı olan da
beni acıtan da
defol hayatımdan,
kaybol rüyalarımdan
deniz kabuğusun sen lanet olası
dalga seslerinin susmayan sebebi...
ölü adam uyanıyor
ama asla tam olmayacak
düşünülmeyecek düşündüğü kadar
farkına bile varamayacak
pişman bile olamayacak
şişman olarak kalacak
gitmeyecek gözlerimin önünden ölürken bile
eminim, yoksa hafızam kuvvetli değil benim.
bir zaman kurcaladı aklımı
maydanoz ve tavşan nasıl anlaşır diye
ben seni sevmek için sana muhtaç değilim!
hem çocukluk derim
hem de ertesi gün çikolata yerim
kendi saflığımı başkalarına yüklerim
acaba ben deli miyim neyim??
petrolden gemilere alıştı bu liman
şarapnellere de
yüreğine şarapnel düşen çocuk
hiç alışamadı
hayatı karşılayamadı güler yüzle
misafirperver olamadı
çünkü biz hayatı yaşamayız, o bizi yaşar...
senin için değildi yazmalar
kendim içindi
şimdi sinirim geçti
sustum............................
beyaz bir gemidir ölüm
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum
kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
rüzgarla savrulan
kâğıt parçalarına
yazılmış
dağıtılmamış
bildiriler gibi
uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.
çünkü beyaz bir gemidir ölüm
siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi
sönmüş yıldızlar gibidir
yitik adreslere benzer
ölüm
yanık otlar gibi.
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde ölürüm.
(behçet aysan)
ben belki başka bir şehirde olurum
kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
rüzgarla savrulan
kâğıt parçalarına
yazılmış
dağıtılmamış
bildiriler gibi
uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.
çünkü beyaz bir gemidir ölüm
siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi
sönmüş yıldızlar gibidir
yitik adreslere benzer
ölüm
yanık otlar gibi.
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde ölürüm.
(behçet aysan)
START
Tübitak sergisindeydim beş gündür, yarı final henüz, yetmiş iki projenin on ikisi finale kaldı fakat bunların içinde bizim proje yoktu. Peki ben ne yaptım ödül töreninden sonra durumu idrak edince? Geriye bırakıverdim ilk defa yaşadığım güzellikleri ve ağlamadım. Onun yerine gelecek sene için bir projeye başladım. Ama hatırladıkça umut ve umutsuzluk arasında gidiş gelişlerimi, içim acımasa da artık büyüdüğümü farkediyorum. Ve bir şarkı çalıyor 'oysa bir umuttu hep' diyor...
Zaten alıştım umut etmeye , beklemeye sonuç almamaya. Beklenti içine girsem de çabuk çıkabilmeyi öğrendim. İnsanlar zalim, asla unutmamalıyım bunu. Söylediğim her sözü aleyhimde delil olarak kullanabilrler:)
Kimse vazgeçilmez değildir, bunu bir an önce kabul etsem iyi olur. Ayrıca kaçan kovalanır sözünün doğruluğunu ne kadar iyi bilsem de hayatımda geçerli olmayacak inatla...
Zaten alıştım umut etmeye , beklemeye sonuç almamaya. Beklenti içine girsem de çabuk çıkabilmeyi öğrendim. İnsanlar zalim, asla unutmamalıyım bunu. Söylediğim her sözü aleyhimde delil olarak kullanabilrler:)
Kimse vazgeçilmez değildir, bunu bir an önce kabul etsem iyi olur. Ayrıca kaçan kovalanır sözünün doğruluğunu ne kadar iyi bilsem de hayatımda geçerli olmayacak inatla...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)