5 Mayıs 2008 Pazartesi

SENİ İÇEREN MASALLARIM ANLATILACAK KADAR KISA DEĞİLLER

Bu yüzden susuyorum işte, giderek daha çok kaçıyorum kendi içime, labirentler yapıp, dehlizlerde kayboluyorum. Hayat güzel yine de; bu gün yine yağmur yağdı, Ankara bu yaz susuzluk çekmeyecek. Bir türlü gelmiyor beklenenler, beklenen insanlar, beklenen mevsimler... Diyor ya; "Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne şeytan bir günahı, seni beklediğim kadar". Her okuyuşumda, her duyuşumda ve her aklıma gelişinde beni tekrar tekrar başka alemlere uçuruyor, anıları dört koldan yıkıyor üzerime. Anı dediysem, yine kendi kendime... Kar yağdığında "O"nun ismini yazarak yürümek yolda, tabi "O"nun haberin yok. Yağmur yağınca ıslak demirin kızarmış avuçlara iyi geldiğini hatırlayış, gözümün önünde sıçana dönmüş titrek bünyeler, saçın ucundan damlayan sular... Gereksiz şeyleri hatırlamakta bir numarayım işte!

Yine de kısa değiller masallarım; apaydınlık, güneşli bir sonbahar günü başlıyorlar. Bitmek bilmiyorlar, bitmesinler zaten. Ben anlatmasam da olur, yeter ki masal devam etsin. Ankara veya başka bir yer, farketmez. Bir Moskova olmasın yeter. İyi anıları unutmayan akıl kötüleri de öyle kolay silemiyormuş. Ama Ankara da sıktı artık, bir şehir içinde sevilen insanlar oldukça güzelleşirmiş, giderek daha iyi anlıyorum bunu.

Senin haberin yok ama sana söz vereyim, eğer masalının bir parçası olursam bir gün anlatacağım her şeyi sondan başa, başka bir şekilde vakit yetmez zaten, başka şekilde merakım dinmez zaten.

Hiç yorum yok: